"Çocukken gözün gördüğü her şeyi severdim, gençken yüreğin hissettiği her şeyi severdim, büyüdüm ve artık hiçbir şeyi sevmiyorum.
Ama ruhum boş değil, içinde neler var neler! Ah keşke şahit olsanız şu zayıf mı zayıf, şu halsiz mi halsiz, şu aciz mi aciz, şu bitap mı bitap, şu harap mı harap yürekte amansızca savaşan gönül ordularına, ölümüne çarpışan öfke dalgalarına, sevda dalgalarına!"
o büyük isteklerle, öfkeyle, kinle doluydu. Bu dik pilili giysi, altüst olmuş bir yürek saklıyor, bu pek terbiyeli dudaklar, içindeki fırtınayı anlatmıyorlardı.
Dudakları gülümsüyordu. Yürek vuruşları yavaşladı; bir bir, her seferinde daha belirsiz, daha hafif -tıpkı suyu kesilen bir pınar, yitip giden bir yankı gibi.
...sonra gözünün önüne yitip gitmiş günler geliyor ve kimi önemsiz olayları, en ince ayrıntısına dek anımsıyordu; üstelik hiç acı duymadan ve büyük bir dinginlik içinde.