İş işti ya, yine de şaşırıyorsun, insan yıllar boyunca neredeyse her gününü bir yerde geçiriyor, ama o yer aslında hayatında hiç yer tutmuyor.
Her biri ötekine sinir bozucu duruşu ya da bakışıyla şu gerçeği anımsatmak için var sanki; yaşam acımasız, sakın düşeyim deme, bir kez düştün mü, sokak köpeğinden beter olursun.
Reklam
Dünya belki bütünüyle homojen hale geldi, belki bugün o kadar çok fazla ses var ki sorunumuz artık işitmek değil, kulaklarımızı nasıl koruyacağımız, yani işitme duyumuzu nasıl koruyacağız gibi bir şey. Bilemiyorum.
..bir baba beş-altı yaşlarındaki çocuğuna dolunayı gösteriyor. Çocuk Ay'a bakıyor sonra bakışlarıyla gökyüzünü tarıyor, "Peki baba dünya nerede?" diye soruyor. Tam da bir yenilgi duygusuyla şiir yazmaktan uzaklaşmaya başladığım günlerde dinlediğim bu hikaye bana neyi başaramadığımı, Ayhan'ın deyimiyle tıkanıklığın nedenini çok güzel anlatmıştı. Bir: Ayaklarım dünyaya basarken dünya nerede diye soracak kadar "serbest" düşünemiyordum. lki: Beni gündelik gerçeklikten koparacak bir şemaya, bir görüntüye, bir taslağa "bağlanamıyordum". (Çocuk muhtemelen dünyanın çevresinde dönen Ay'ı betimleyen bir çizimi anımsayarak, o çizime inanarak dünya nerede, diye sormuştu.) Serbest olmak ve bağlanmak. Birbirine zıt iki fiilden bir şiir doğar.
İyi mi geceler
Kafka'nın "Geceleyin" diye bir kısa öyküsü vardır, şöyle biter: "Ve sen uyanık durursun, nöbetçilerden birisin, yanı başındaki çalı çırpı yığınından aldığın yanan bir odun parçasını sallayarak sana en yakın kişiyi bulursun. Neden uyanıksın? Birinin uyumaması gerekiyor işte. Birinin nöbette beklemesi gerekiyor."
Bir karanlık içindeyiz. Ne açıklıkla dünyayı görebiliyoruz ne de kendi yetilerimize güvenecek halimiz var.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.