"Arkadaşların kazma sesleri sanki yüzeye iyice yaklaşmışlar gibi giderek daha da belirginleşiyordu. Bu taptaze sabah vaktinde, güneşin yakıcı ışıkları altında, toprak işte bu uğultuya gebeydi. İnsanlar bitiyordu topraktan; karıkların arasında ağır ağır filizlenen, gelecek yüzyılın hasadı için boy atan ve yakında toprağı çatlatacak olan, intikamcı, kapkara bir ordu yetişiyordu."
Yüzyıl sonunda, kan rengine bulaşmış bir akşam vaktinde, kesinlikle hepsini peşlerinden sürükleyecek bir isyanın kıpkırmızı görünümüydü. Evet, bir akşam vakti, dizginlerini koparan, gemi azıya alan halk, böyle dört nala koşacaktı yollarda. Burjuvaların kanını akıtacaktı dereler gibi, kesik başları gezdirecek, kırılan kasalardan dökülen altınları her tarafa saçacaktı. Kadınlar uluyacak, erkekler de ısırmak için kurt çenesini andıran çenelerini açacaklardı. Evet, gene paramparça giysileri, gene saboların yankılanan tıkırtıları, pislik içindeki bedenleri, kötü kokan nefesleri, dizginlenemeyen barbar taşkınlığıyla o öfkeli, dehşet verici kalabalık alt üst edecekti ortalığı. Her tarafta yangınlar çıkacak, taş üstünde taş kalmayacak, yoksulların bir gecede kadınlara saldırıp, varlıklı kimselere ait şarap mahzenlerini boşaltacağı o müthiş şehvet ve yeme sefahatinden sonra ilkel insanlar gibi ormanlara dönülecekti. Belki de yeni bir Dünyanın geleceği güne kadar hiçbir şey kalmayacaktı. Ne para ne şöhret. Evet, doğanın bir gücü gibi bunlar geçiyordu yoldan işte ve içerdikleri de yüzlerinde bunların korkunç rüzgarını hissediyorlardı. Başka bir çığlık, 'Marseillaise'i bastırdı: - Ekmek! Ekmek! Ekmek!"
Reklam
Hiçbir şeyin olmadığı yerde, hiçbir şey yoktur.
Yasalar izin verdiğinde sakin sakin örgütlenmek, kendi gücünü tanımak, sendikalarda bir araya gelmek gerekiyordu; bir sabah güçleri katlanıp safları sıklaştıkça milyonlarca emekçi sayıları birkaç bini bulan bu aylaklar sürüsünün karşısında dikilecek, iktidarı ele geçirerek dünyanın efendisi olacaktı. İşte gerçek ve adalet o gün su yüzüne çıkacaktı!
'Her tarafta, sabah sisleri ortasında, karanlıklara gömülü yollar boyunca, mezbahaya götürülen davar gibi başları yerde insan dizileri, sürü deprenişiyle yürüyordu. İnce bez ceketlerinin altında titreşiyorlar, kollarını kavuşturuyorlar, bellerini büküyorlar, gömlekle ceket arasına yerleştirilen brikenin kamburlaştırdığı sırtlarını kabartıyorlardı. Ancak, bu topluca işe dönüşte hepsi kapkara, hiç gülmeyen, sağına soluna bakmayan bu sessiz gölgelerde, dişlerin öfkeyle sıkılarak, yüreklerin kinle dolarak sadece midenin zorlamasına boyun eğildiği görülmekteydi..'
'Kocaman yollardaki özgürlüğe, güneş altındaki açlığa, kendisinin efendisi olmanın coşkusuyla çekilen acıya bir özlem duyuyordu. Rüzgar sağanakları arasında molozluğa geldiği andan, yer altında, karanlık galerilerde yüzükoyun geçirdiği saatlere kadar, burada senelerden beri yaşadığı fikrine kapılıyordu. Tekrar başlamaktan tiksinti duyuyordu. Haksız ve çok sıkıntılı bir şeydi bu. Gözü kör edilen ve ezilen bir hayvan haline gelmek düşüncesi, onun erkeklik gururunu karşı koymaya zorluyordu.'
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.