Anadolu insanı âlim değildir. İçinden istisnalar çıksa da genellikle ariftir, zekidir. Espriyi bilirler, aşkı bilirler, vatan sevgisini hiç unutmazlar. Toprakla haşır neşirdirler. Çiçeği görüyor, yaprağı görüyor, akan suyun yanı başında eğilip dizüstü su içiyor bu insanlar. Yani dünyanın bir nimet olduğunu biliyorlar. Büyük şehirlerimizde artan ekmekler çöpe gidiyor. Anadolu insanı yolda bir ekmek görse, üfler ya yer onu zayi olmasın diye, yada götürür ayakaltında bulunmayacak bir yere bırakır. Bark budur işte, Anadolu insanı ile büyük kentin insanları arasındaki... Anadolu insanı severse de güzel sever. Bu onuncu sevgilisi, yirminci sevgilisi diye anlatırlar şehirde. Yahu olur mu onuncu sevgili, sevgili bir tane olur. Dönder aktar sev. Bu nedir, bu kepazeliktir doğrudan doğruya, ama Anadolu insanı bunu yapmaz.
Sayfa 127 - Abdurrahim Karakoç ile yapılan söyleşidenKitabı okudu
Bir seher vaktinde çekip giderken Ansızın yollarım düze dayandı Gaflet uykusunda bir yatarken Eyvah geçti ömrüm yüze dayandı Sevdiğim sen bari bir selam gönder Felek altımıza vermedi minder Ey çark muradınca dön bizi dönder Ömrüm bahar yaz kış güze dayandı Seyrani dar buldu yaş kemalini Bir daha görseydim mah cemalini Hesab ettim cümle dünya malını Neticesi bir top beze dayandı.
Sayfa 208Kitabı okudu
Reklam
Werner aniden, dünyanın sarsıcı ve bir girdap gibi insanı içine çeken kayıtsızlığı karşısında böyle muhteşem binalar inşa etmenin, müzik yapmanın, şarkı söylemenin ve renkli kuş resimleriyle dolu kitaplar basmanın ne kadar boşuna olduğunu fark etti. İnsanların ne çok kuruntuları vardı! Sessizlik ve rüzgar bu kadar etkiliyken, insanlar neden müzik yapma zahmetine katlanıyorlardı ki? Karanlığın onları sonunda yutacağını bile bile lambaları yakmanın ne anlamı vardı? Alman erler ceplerine aktif el bombaları yerleştirip koşarken, Rus mahkumları üçer dörder tel örgülere zincirlemek de ne oluyordu? Opera binaları! Ayın üzerinde şehirler! Gülünç şeylerdi bunlar. Her şeyden vazgeçip, kendilerine hakim olsalar ve şehirden silme ceset dolu kızakları çekerek gelen çocukları bekleselerdi daha iyi olurdu.
Sayfa 408
Son aylarda merdivenleri dörder dörder çıkmadığını fark etti. Öğleden sonraları taşlıklı ovada yürüyüş yapacağına, kısa bir uyku çekmeyi tercih ediyordu. İşte önemli olan budur, ancak bu, yılların geçişinin de bir göstergesidir.
Sayfa 199Kitabı okudu
Georges de La Tour’un “Karo Aslı Hilebaz“ adlı tablosu
1972 yılında Louvre Müzesi tarafından 10 milyon franka satın alındı. O zamana kadar müzeler tarafından bir tablo için verilen en yüksek fiyat olduğundan hakkında gazetelerde bir sürü söylenti yazıldı. Masanın üzerinde kâğıt oynayanların önlerinde duran altınlardan oyunun ciddi olduğunu anlıyoruz. Genç adam elindeki kartları dikkatli ve ciddi bir
Sayfa 24 - atlas tarih
Her yıl üç yüz altmış beş gündür; şubatın yirmi dokuz çektiği bir yıla rastlamazsak, iki yıl, yedi yüz otuz eder. Birden gülümsüyorum. Yedi yüz otuz günle yedi yüz otuz bir arasında ne fark var? Hayır, aynı şey değil. Fazladan bir gün, fazladan yirmi dört saat demek. Yirmi dört saat da az şey değil. Yirmi dörder saatlik yedi yüz otuz gün çok daha uzun. Kaç saat eder hepsi acaba?
Reklam
24 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.