Fetih günü Resûl-i Ekrem (S.A.S.) Mekke'ye devesi üzerindeyken girdi. Hayvanı üzerindeyken Kâbe'yi tavaf etti. Kâbe'nin etrafında da kurşunla yerleştirilmiş putlar vardı. Allah'ın Resûlü (S.A.S.) elindeki çubukla putlara işaret ederek şöyle diyordu: "Hak geldi, bâtıl yıkıldı, çünkü batıl daima yok olucudur."
Sayfa 124Kitabı okudu
Fetih günü Resûl-i Ekrem (S.A.S.) Mekke'ye devesi üzerindeyken girdi. Hayvanı üzerindeyken Kâbe'yi tavaf etti. Kâbe'nin etrafında da kurşunla yerleştirilmiş putlar vardı. Allah'ın Resûlü (S.A.S.) elindeki çubukla putlara işaret ederek şöyle diyordu: "Hak geldi, bâtıl yıkıldı, çünkü batıl daima yok olucudur."
Sayfa 124Kitabı okudu
Reklam
"Akrabalarının korkusundan müslümanlığı gizleyenler vardı..."
Sayfa 118Kitabı okudu
Hz.Peygamber'in baskın olan yönü nebevî yönüdür. Nübüvvet ise bizim keyfiyetini bilemediğimiz gaybî bir yapıdır. Hz.Peygamber'in mucizeleri de Onun(s.a.v) nebevî şahsiyetinde gizlidir. Dolayısıyla Onu sadece bir deha ve bir sosyal inkılâpçı olarak değerlendirmek, nübüvvetin Allah ve vahiy eksenli yapısından sosyal kriterlerin merkezini oluşturduğu seküler bir sisteme kaymak demektir. Bu da Hz.Peygamber'i vahiy medeniyetinin temelini teşkil eden nebevî öğretinin muallimi olmaktan çıkarıp onun yerine bir sosyolog, bir devrimci ve bir deha kisvesi altında sıradan bir insan prototipini peygamber olarak koymak demektir.
Sayfa 158Kitabı okudu
Fetret Ehli
Yine inancıma göre, inşâallah Allah Teâlâ. zamanımızdaki Rum, Hristivan ve Türklerin pek çoğunu da rahmet-i ilâhiyye şümulüne ala­caktır. Bunlardan maksadım uzak memleketlerde yâşayan ve kendileri­ne Islâm’ın daveti ulaşmayan Rum ve Türklerdir.Bunlar üç kısımdır: a) Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ismini hiç duymamış olanlar. b) Hz. Peygamber’in ismini, sıfatlarını ve gösterdiği mu’cizeleri duşmuş olanlar: bunlar İslâm memleketlerine komşu olan yerlerde veya muslumanlar arasında yaşayan kimselerdir, kâfir ve mülhiddirler. c) Bu iki derece arasında bulunan gruptur. Hz. Peygamberdin ismini duymuşlarsa da vasıf ve hususiyetlerini duymamışlardır. Daha doğrusu bunlar Hz. Peygamber’i ta küçüklüklerinden beri: “İsmi Mu- hammed olan yalancı ve dalaverenin biri peygamberlik iddiasında bu­lunmuştur. şeklinde tanımışlardır. Kendilerine Resulûllah bu şekilde tanıtılmıştır. Tıpkı bizim çocuklarımızın “Adı el-Mükaffa (el-Mukana’) olan yalancının biri Allah’ın kendisini peygamber olarak gönderdiğini iddia etmiş ve yalancı olarak peygamberliği ile meydan okumuştur.” sözünü duymaları gibi. Kanaatime göre bunların durumu birinci grupta olanların durumu gibidir. Çünkü bunlar Hz. Peygamberin ismini, haiz bulunduğu .vasıfların zıtlarıyla birlikte duymuşlardır. Bu ise insan araş­tırmaya sevk etmez.
Envâru’l- Âşıkîn
Envâru'l-Âşıkîn beş bâba ayrılır. Her båbın fasılları vardır. Fasıllar da meb'as adı verilen bölümlerden oluşur. Birinci bâb, mevcudatın tertip ve nizamı hakkındadır. Bu bölümde, varlıkların tertibindeki esrar, arşta ve semada bulunanlar, gök ehlinin halleri anlatılır. İlk bâb, diğer bâblara nazaran kısadır. İkinci bâb, bir nevi kısâs-ı
Reklam
Fuzuli ‘den Rasulallah’a
Gülümün parmaklarından akarken herkesin hayret ile parmağını dişlediği o su için bir su kasidesi söylemek geldi içimden ... Fuzuli bilinse de!.. Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su (Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda vermez.)
13 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.