İnsanoğlu dünyada problemleriyle başa çıkmaya çalışırken ya sadece beşeri güç ve imkânlarıyla yetinir veya bunlara ilahi yardım ve irşadı da ekler. Kur'an'ın ve Sünnet'in rehberliğinden faydalanır. İnkârcılar dini hayatlarının dışına attıkları için akıl, duyular ve tecrübelerle -daha çok ve kısmen- maddi problemlerini çözüyorlar, bu alanda hayatlarını düzene koyabiliyorlar. Beşerî bilgilerin yeterli olmadığı ilişkiler, varlıklar, olaylar ve oluşlar alanına gelince karanlıklar içinde kalıyor, meçhuller arasında bocalıyorlar. Bu alana karşı idrak kanallarını kapatmak, görmezlikten gelmek, düşünmemeye çalışmak, yok saymak fayda vermiyor. Şuur altının derinliklerinde fırtınalar kopuyor, şuurda huzursuzluklar su yüzüne çıkar gibi oluyor,
Bakara(262)
Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının arkasından başa kakıp incitmeyenler için rablerinin katında özel karşılık vardır. Artık onlar için korku yoktur, onlar üzüntü de çekmeyeceklerdir.
Reklam
li-aynihî haram və li-gayrihî haram
Haram kılınan şey veya fiil, kendisinde bulunan, hiç ayrılmayan bir zarar, kötülük ve pislik sebebiyle haram kılınmış ise buna "li-aynihî haram" denir. Kendi tabiat ve vasfından değil de kazanma şekli ve yolu gibi dıştan bir sebeple haram ise "li-gayrihî haram" denir. Domuz ve şarap birincisine, çalınmış ekmek, gasbedilmiş para ikincisine örnektir.
Mekrûhu haramdan ayıran ölçü
Mekrûhu haramdan ayıran ölçü hanefilere göre delilin haramda kat'î (kesin), mekruhta zannî olmasıdır. Diğer müctehidlere göre yasaklama iradesinin mekruhta sert ve kesin olmaması, haramda ise sert ve kesin olmasıdır.
Mekruh ve haram
Bunların ikisinin de yapılmaması Şârî tarafından istenmiştir. Ancak mekruhta kesinlik yoktur, haramda ise kesinlik vardır; haram ve mekruh işleyen dünyada kınanır, bazı cezalara müstehak olur, ahirette ise azâba uğrar.
İmam Muhammed'e göre her mekruh haramdır; ancak delili kat'i olmadığı için bu imam "mekruh" tabirini kullanmıştır. Ebu Hanife ve Ebû Yûsüf'e göre ise mekruh haram değil, harama yakındır. (Bak. Fethü'l-Kadir, Mısır, 1318. C. VIII, s. 80)
Footnote
Reklam
Helâl, yasak olmayan, serbest sâhayı ifade eder; bunun tabanında "yapana sevap, yapmayana günah olmayan" mübah vardır, sonra sırasıyla müstehab, vâcib, farz gelir. Helâl, mübahın sınırında son bulur. Bundan sonra mekruh ve haram vardır.
Yoksa kötülük yapan o kişiler bizden kaçıp kurtulabileceklerini mi sandılar? Ne kadar yanlış düşünüyorlar!
Sayfa 395 - Anlebût/4Kitabı okuyor
İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, sadece “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?
Sayfa 395 - Ankebût/2Kitabı okuyor
Yasaklar menfi (yapılmaması istenen) mükellefiyetlerdir. Mükellefiyetler ise gökler, düzlükler ve dağların yüklenemediği, insan denilen "kemâle namzet" müstesnâ varlığın boyuna göre biçilmiş "emânet"lerdir. Bu "emânet" mükellefiyetler, dıştaki kirleri, pasları silerek cevheri ortaya çıkaran, kimin neye lâyık olduğunu meydana koyan imtihan ve deneme vasıtalarıdır.
GİRİŞ (Helâl ve Haram)
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.