XVI. Louis ile Marie Antoinette'in kızı, o korkunç olayları silinmez bir derinlikte nakşedilmiş olarak, korkutulmuş, karartılmış, azap çektirilmiş ve işkence görmüş çocuk ruhunda taşımaktadır. Ve babasının katillerine, annesine işkence edenlere, çocukluğunun dehşet sahnelerine, bütün Jakobenlere ve devrimcilere karşı duyduğu nefret henüz dinmemiş, öcü hâlâ alınmamıştır. Böyle anılar unutulmaz.
Sayfa 258 - Can Yayınları
Benim, bir psikiyatrist olarak deneylerimin hemen hemen her aşamasında akıl hastalarında bulunan psikozun da içerdiği aynı ruhsal malzemeyle karşılaşmam kuşkusuz bir çelişki. Akıl hastasının zihnini ölesiye bulandıran bilinçdışı imgelerin kaynağı da bu ruhsal malzemedir. Ayrıca, akıl çağımızda yitip gitmiş mitleri yaratan düş gücünün kaynağı da bu. Böyle bir düş gücü hâlâ her yerde varlığını sürdürmesine karşın, hem tabulaştı, hem de artık ondan korkulur oldu. Bu nedenle, insanı bilinçdışının derinlerine götüren belirsiz yola güven duymaya ya tehlikeli bir deney ya da kuşkulu bir macera gözüyle bakılıyor ve yanlışların, ikili anlamların ve yanlış anlam yüklemelerin yolu olduğu düşünülüyor. Dünyanin öbür kutbuna yapılan bu keşif gezisi rağbet görmez çünkü belirsizlikler ve tehlikelerle doludur. Özellikle, fantezilerim üzerinde çalışırken, "bu dünyadan" desteğe gereksinimim vardı ve bu desteği, ailemde ve profesyonel hayatımda buldum diyebilirim. Gerçek dünyada, garip iç dünyama karşı durabilecek normal bir yaşantımın olması çok önemliydi. Ailem ve mesleğim, gerçekten var olan sıradan bir insan olduğuma inanabilmem için her zaman geri dönebileceğim bir üs oldular. Bilinçdışının içeriği aklımı kaçırmama neden olabilirdi ama ailem ve Zürih Üniversitesinden bir diplomam olduğunu, hastalarıma yardım etmem gerektiğini, bir karım ve beş çocuğum olduğunu ve Küsnacht, 228 See sokağında oturduğumu bilmemin bana çok yardımı oldu.
Reklam
Duyduğuma, okuduğuma göre, başkasına karşı çok büyük bir sevgi duymak, aynı oranda bencilliğe delaletmiş.
Duyduğuma , okuduğuma göre, başkasına karşı çok büyük bir sevgi duymak, aynı oranda bencilliğe dalaletmiş.
Biliyorum yara çok taze, ama geçecek...
Geçer mi? dercesine baktı; inanmadığı halde inanmak istiyormuş gibi... "Geçecek, her şey geçer, hepsi geçer. Hatta sonra, çok sonra anılar hükmünü yitirdikten, onu iyice unuttuktan, içindeki acının yerini kocaman bir boşluk aldıktan, keşke geçmesey­di dedikten sonra, keşke acısını bir hastalık gibi yüreğimde taşısaydım, desen bile geçer. Zaman insanla oynamayı seven, hem zalim hem de merhametli bir tanrıdır. Ona karşı çıka­mazsın, yapman gereken beklemek. Onun, derin bir unutuşla bizi rahatlatacak örtüsünü üzerimize örtmesini beklemek ... "
Freud'un bana, "Sevgili Jung, cinsellik kuramından hiçbir zaman vazgeçmeyeceğine söz ver. Bu çok önemli. Bunu aşılmaz bir kale, bir dogma haline getirmemiz gerekli." dediğini çok iyi anımsıyorum. Bu sözleri, bir babanın oğluna, "Bana tek bir söz ver oğlum. Her pazar günü kiliseye gideceksin." dediği gibi büyük bir duygusallık içinde söylemişti. Biraz şaşırarak, "Neye karşı bu kale?" diye sormuştum. Bu sorumu, "Kara çamur seline karşı." diye yanıtlamış, sonra da, biraz duraksayarak, "doğaüstü güçlere karşı." diye eklemişti. Özellikle "dogma" ve "kale" sözcüklerinden kaygılanmıştım çünkü bir "dogma", o düşünceye duyulan kuşkuları bir kalemde silmek amacıyla kurulan ve tartışmaya açık olmayan bir inançtir ve bu inancın artik bilimsel değerlendirmeyle bir ilgisi kalmaz; bireysel bir güç dürtüsüne dönüşür.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.