Yolculuklar insana her şeyi öğretir. Bazen kendimizi o kadar hayatımıza kapatıyoruz ki dışarıda neler olup bittiğini unutuyoruz. Hatta dünyayı öğrenemeden ölüyoruz. Hayatımız çalışmakla, kazandıklarımızı biriktirmekle geçiyor. Peki ya sonra? Evet, çocuklarımız için yapıyoruz her şeyi. Bizden sonrası için. Ama para harcarken yaptığımız tercihler belirliyor kimliğimizi. Bazen durup düşünmek gerekiyor. Neden çalışıyorum? Rahat bir hayat için. Peki o rahat hayatı yaşayacak olan kişi yani kendim için ne yapıyorum? Hiçbir şey. İnsanın kendini şımartması ruhsal dengesini sağlaması için şart. Çünkü ancak ruhsal dengeye sahip biri her sabah kendisini sorgulamadan yatağından kalkıp çalışmaya gidebilir. Belki de burası, bunun için vardır. İnsanların kendilerini şımartmalarına yardımcı olmak için. Matematikle hesaplanan hayatlara biraz romantizm katmak için. Bu yüzden tatile çıkmıyor muyuz? Bu yüzden sinemaya gitmiyor muyuz?Bu yüzden birbirimize ‘Seni seviyorum!’ demiyor muyuz?”
Tezgâhtarlar, hayatlarındaki disiplinsizliği işlerine nadiren yansıtırlar. Bir planları vardır. Ancak planlarının tek kötü yanı kendi hayatlarına dair olmamasıdır. Müşteriyi görür ve tezgâhı kurarlar. Müşteri gittiğindeyse, hayatsız kalırlar. Çünkü tezgâhtar tezgâhsız yaşayamaz. Tezgâhtar başka hiçbir iş yapamaz. Bu yüzden Antalya, işsiz tezgâhtarlarla dolu bir kenttir. Tezgâhtarlık ilk değil, son iştir. Herkesin tezgâhtar olduğu bir dünyada hiçbir şeye şaşırmamak gerekir çünkü üreticilik dönemi sona ermiş, aracılık dönemi başlamıştır. Ancak aracılığın yan etkisiyse deliliktir.