Bizi kitap okuyamaz ya da bir resme bakamaz halde, yürüyüşler yapacağımız güzel ovalar olmadan, güneşin altında uzanmadan, çağımızın bilgisine bir payımız olmadan kısacası bedensel ya da zihinsel herhangi bir zevk almadan geçim derdiyle ter ve koku içinde bırakır.
Asyalı işçi, çoğu zaman olduğu gibi açlıktan hemen ölmezse, kendisini bir fabrikada bulur ve Manchesterlı işçi kardeşinin maaşını düşürür. Bu arada, onun için tarifi imkansız bir musibet olan İngiliz efendisine karşı biriktirdiği muhtemel korku ve nefret dışında, geriye kendi kişiliğine has hiç bir şey kalmaz
Reklam
Mevcut durum ne kadar kötü olursa olsun, onu des­tekleyenlerin başında rahatı yerinde olan, kendini bilmez za­limler gelir;
açlık korkusu insanları değişim karşısında öyle çekingenleştirmiş, öyle bir terbiye etmiştir ki aralarında en bahtsız olanında bile, yerinden kıpırdamasını sağlayacak duygular bir türlü uyanmaz.
İnsan, bu artık emekten kendisine ödenmemiş olan paya yalnızca kendisi sahip olmak ister ve bunun için kendisi gibi olan diğer insanlarla mücadele eder. Bu payı diğerlerinden kapma gücüne sahip olanlar ise soyup soğana çevirdikleri insanları sürekli olarak kendilerine tabi kılabilmek için her türlü tertibe başvururlar.
Yoksullar vardır, bunu bilirler. Ancak yoksulların acıları, sert ve sarsıcı bir biçimde ulaşamaz onlara. Onların kendi dertleri vardır ve hiç şüphesiz, dert çekmenin insanlığın kaderi olduğunu düşünürler. Kendi yaşamlarındaki dertleri, toplumun alt kesimlerindeki insanların dertleriyle karşılaştıracak yola yordama da sahip değillerdir. Ve olur da daha ağır dertler üzerine düşünmek zorunda kalırlarsa, "İnsan, ne olursa olsun, çekeceği derde alışır," vecizesine sığınırlar.
Reklam
Yaşar Kemal ile yapılan söyleşinin devamı;
1973'te konuyu Paris'te Abidin Dino'ya, İsveç'te Zülfü Livaneli'ye anlattım. Ben romanlarımı her zaman sevdiğim, güvendiğim arkadaşlarıma anlatırım. Ölmez Otu adlı romanımı da yazmadan önce Paris'te buluştuğum Nazım Hikmet'e anlatmıştım. Yukarda dedim ya roman bir laboratuvar değildir. Her yönüyle insan gerçeğine biraz daha, biraz daha
Korku ve umut, insan ırkına hükmeden ve devrimcilerin de baş etmesi gereken iki temel duygudur. Bizim işimiz, baskı ve zülüm altındaki nice insana umut vermek ve zalimler azınlığına korku salmaktır.
Evim, yakınlık duyduğum, sevdiğim insanlarla bir arada olduğum yerdir.
Peki, ne için? Biz ölene dek aynı şekilde, bir köle gib yaşayalım ve zengin adamın biri müreffeh ya da lüks dedikleri türden, yani kof, yoz ve düşkün bir hayat sürebilsin diye.
19 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.