1882 yılında Yahudilerin ülkeye göç etmelerini yasaklayan kanunlar çıkmasına rağmen Yahudilerin ikinci abdülhamid'e ikna çalışmaları devam etti birçoğu göç kanunlarını değiştirmek için İstanbul'a yöneldi Lakin bu girişimler Osmanlılara Yahudilerin Filistin'e göç etmelerini yasaklayan kanunları tatbik etmekten vazgeçirmedi siyonist hareketlerden Gittikçe daha çok şüphelenen Sultan Ali fonta Filistin hariç Osmanlı topraklarının istedikleri yerinde yaşayabileceklerini Osmanlı Devleti'nin zoruna uğrayanlara Hoş geldiniz Merhaba diyeceğini fakat Filistin'de din esasına dayalı bir Yahudi Ülkesi oluşturulmasına Merhaba demeyeceğini anlattı.
Bu aralar sürekli ağlamam gerekiyor galiba ;(
Avrupa devletlerinin Sultan'a karşı çalışmaları ve Suriye'yi işgal etmesi için tahrik etmeleri meyvesini verdi ikisi arasında gerek Yunan harbinde gerekse Arap Yarımadası'nda vahabilere karşı ve gerekse de Suriye'de Osmanlı Devleti'ne karşı yaptığı savaşlarda eşsiz bir asker yetenek olduğunu gösterip Ender ve komutan olduğunu ispat eden oğlu İbrahim Paşa'nın zaferiyle son bulan bir cepheleşme meydana getirdiler ;(
Reklam
Osman hamdi müze komisyonu üyesi olduğundan beri ülkesinin arkeolojik geçmişine karşı daha fazla ilgi duyuyordu. Önceki yıllarda yapılan hataları hatırladıkça üzülmemek elde değildi. Bir de halihazırda Osmanlı topraklarında kazı yapan batılılar vardı sıkıntısına TuzBiber eken. Kızlar son dönemde bilimsel araştırma olmaktan tamamen çıkmış, tek kelimeyle birer yağmaya dönüşmüştü. Üstelik batılılar kendilerini başkasına ait olan malı çalan bir hırsız olarak görmüyorlardı. Onlara göre söz konusu olan eserler nerede bulunursa bulunsun batının olmalıydı. Osmanlı makamları birkaç sene öncesine kadar arkeolojik kalıntılarla hiç mi hiç ilgilenmemişti . Toprağın altındaki tarihi eserler değersiz Taşlar olarak kabul edilmişti bu Boşvermişlik nelere mal olmamıştı ki? 1870 li yılların başında Bergama çevresinde yol çalışmaları yapmakla görevli Humann adındaki bir alman mühendis, kısa zamanda bölgedeki tarihi zenginliği fark etmiş ve hemen Pergamon Antik Kentini kazaya başlamıştı. Uman çok geçmeden zeussuna olarak bilinen muhteşem yapıyı bulmayı başardı. Tapınağın sütunları ve prizleri bir bir gün gün ışığına çıkmıştı. Humann buluntular ülkesine götürebilmek için hemen harekete geçti. Çok geçmeden zeus sunağı limanda bekleyen alman gemilerine konarak Bergama‘yı terk etti. Birkaç gün sonra parçalar Berlin Müzesi’nde tekrar birleştirildi. Böylece Osmanlı Toprakları en görkemli hazinesini getirmiş oldu.
Simkeşhane
Askerlerin Üniformaları ve Aksesuarları Burada Üretildi 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında, Simkeşhane büyük krize girdi ve yeterli gümüşün sağlanamamasından dolayı devletin mukataa gelirleri düştü. Bu da Simkeşhane’nin Darphane’ye olan yüklü miktardaki borcunu ödeyemez hâle getirdi. Böylece birçok esnaf, dükkânını kapatmak zorunda kaldı. Sultan Abdülaziz devrinde, 1867 yılında Simkeşhane’nin ıslah edilip tekrar faaliyete geçirilmesi düşünüldü. Kurulan Islah-ı Sanayi Komisyonu’nun çalışmaları çerçevesinde girişimlerde bulunuldu. Tekrar faaliyete geçirilmesi planlanan Simkeşhane’ye, hazineden sermaye verildi ve burası hazinenin bir sırma fabrikası hâline getirildi. Ordu mensupları ve rütbe sahiplerinin üniformalarıyla aksesuarları burada üretilmeye başladı.
Türk kelimesini görünce
Bizden öncekiler Osmanlı veya Müslümandırlar. Türklüğü kimse üstüne kondurmaz. Frenklerin ve onlara uyan Osmanlı alafrangalarının edebiyatı hepimizin ruhunda onulmaz bir aşağılık duygusu yaratmıştır. Yavaş yavaş kendimizi bulmak istiyorduk. Edebiyat-ı Cedide romancılarından birinin hikâyesinde "Türk" kelimesini görünce adeta sevinirdik? Bir Osmanlı efendisinin yazısında ırkımızın adı geçmesinden şeref duyardık? Bu aşağılık duygusu Mustafa Kemal'in tarih ve dil üzerine çalıştığı günlere kadar sürdü. Hatta Mustafa Kemal'in tarih ve dil üzerindeki çalışmaları bu gururlu adamın, nasıl Şark'ta hanedan kuranlar, bilginleri toplayıp kendilerine bir asillik kütüğü icat ettirirlerse, kendi ırkına bir üstünlük yaratmak için zorlamalar gibi gösterilmek istenmiştir.
Sayfa 41 - Pozitif Yayınları
İdama mahkûm edilen dört İttihatçı karar okunduğu zaman mahkeme salonunda değildi ve akıbetlerini ancak gece yarısı hücrelerinden alınınca öğrendiler. Asıldıktan sonra cesetleri hapishane avlusunda yeri belirsiz mezarlara gömüldü. Bu bir adli cinayetti. Dr. Nazım, Hilmi ve Nail güç sahibi oldukları devirde şiddet kullanmaktan kaçınmamış
Sayfa 520Kitabı okudu
Reklam
315 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.