(...) hiçbir sosyal gerçeklik, belirli bir zamandan ve belirli bir mekandan bağımsız olarak okunamaz.
Sayfa 31 - Chicago Okulu
Sokaktaki bir insanın hayatı devletinkinin aksine tarihçi için girilmesi daha zor bir yerdir. Tarihçi devletin demirden kapısını nasıl açacağını, kilidin nerede olduğunu bilir. Oysa sokağın bir kapısı olduğu bile meçhuldür.
Reklam
Nasıl şehir, çeşitli ulaşım araçları, sokakları ve meydanlarıyla tesadüfi karşılaşmalar yaratıp, aynı şehri paylaşan şehirlileri benzer duygulara sahip tedirgin hemşeriler haline getirdiyse, sinema da seyircisini dünyanın başka yerlerine götürüp, bir yandan diğerlerinin kendisinden ne kadar farklı, öte yandan ne kadar aynı olduğunu gösteriyordu. Hatta farklı olanları aynılaştırmak konusunda sinema, benzersiz bir güce sahipti.
Sayfa 147
Tuna nehri üzerinde gidip gelen gemilerden ilhamını alan Keçecizade Fuad ile Ahmet Cevdet Bey’in hayali, boğaza yerleşmiş birçok vali, paşa ve gayrimüslim zenginin hissedar olmasıyla gerçekleşecek ve Şirket-i Hayriye sadece bu bürokrat ve zenginleri değil bütün halkı taşıyacaktı. Gerçi şirketlerin faaliyete geçtiği ilk yıllarda Boğaziçi’nde oturan yüksek düzey memurlar için tahsis edilen vükela vapuru, her sabah Kanlıca’dan Andaolu yakasında oturan “devletlü”leri aldıktan sonra Bebek’e geçer, Avrupa yakasında oturan memurları bu iskeleden toplayıp Sirkeci’ye hareket ederdi. Tarihimizin bu ilk memur servis hizmeti, akşamları da Bab-ı Ali’nin halka karışmak istemeyen memurlarını aynı yoldan dönerek bahsi geçen iskelelere bırakıyordu.
Sayfa 49
Kadıköy önceleri yüksek bürokrasinin, 1908'den sonra da İttihat ve Terakki azaları ile askerlerin gözdesi olmuştu.
Sayfa 103
"Sinema istese de istemese de toplumu yansıtmak zorundadır."
Sayfa 187 - Kracauer
Reklam
13 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.