DİLİN YAYGIN VE HIZLI BİR ŞEKİLDE
TAHRİB EDİLMESİ SADECE DİLİN HER TÜRLÜ KULLANIMINDAKİ ESTETİK VE AHLÂK
YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ ZAYIFLATMAKLA VEYA
ÖZÜNÜ KEMİRMEKLE KALMIYOR; AYNI ZAMANDA İNSANIN ÖZÜNÜN TEHLİKEYE DÜŞMESİNE YOL AÇIYORSA VE BU DURUM GÖZ GÖRE GÖRE OLUP BİTİYORSA, BİZE KALAN GÖZÜMÜZÜN GÖRDÜĞÜ, YÜREĞİMİZİN YANDIĞI HERŞEYE AĞIT YAKMAK DEĞİL DE NEDİR? SADECE AĞIT YAKMAK İÇİN OLSA BİLE, "BÜTÜN BUNLAR NASIL OLMUŞTUR DA OLMUŞTUR?" DİYE SORMAYACAK MIYIZ?
Dil, dertlerimizin ve yaralarımızın gerektiği gibi dile gelmesini engelleyerek, iyileşmelerini engelliyor. Herbiri isabet edenin içindeki karanlık dehlizlerde habis bir ur gibi büyüyor, büyüyor ve bir musibet olarak tecrübe edilemiyor.
"En hayırlı kadın odur ki kocası kendisine baktığı zaman yüreğine serinlik gelip hoşnut olan, emrettiği zaman kocasına itaat eden, kendisini arzuladığı zaman kocasını rencide etmeyip ona karşı direnmeyen, kocasının kendisine emanet ettiği malları, onun onaylamadığı şekilde harcamayan kadındır.” Bu rivayette dikkatimizi çekmesi gereken en önemli husus şu ki Efendimiz (sas), sâliha kadın denince en başa kocasını mutlu eden kadını koydu. Çok güzel, çok bilen, çok okuyan, çok temizlik yapan veya çok güzel yemekler yapan kadın demedi. İçten bir tebessümün tüm bu meziyetlerin önünde bir meziyet olduğunu bizlere öğretti. Basit gibi duran ama bugün maalesef sevdiklerimizden çokça esirgediğimiz bir nimettir tebessüm...