Be makam-ı Konstantiniyye el Mahmiyye
"Be makam-ı Konstantiniyye el Mahmiyye" Yüzyıllar boyu Osmanlı İmparatorluğu'nun bütün fermanlarında ve kayıtlarında şehrin adı böyle geçerdi. Konstantiniyye; "korunmuş makam Son döneme kadar, basılan bazı kitapların ilk sayfasında "Konstantiniyye matbası" künyesi vardır. Kimse şehrin kurucusu olan hükümdarın ne adını küçümserdi ne de inkâr ederdi Büyük Konstantin'in adını taşımaktan dolayı Osmanlı İstanbul'u hiçbir zaman yüksünmüş değildir. Dolayısıyla bu konuda bir hassasiyete de lüzum yoktur."
Erik ise Anadolu'ya geçip İstanbul'a gelerek Sultan'ın hizmetine girmiştir. Gerçekleşen son Türk devriminden sonra, Yıldız Sarayı'nda bulunan ve yerin altına açılan bütün o meşhur kapakları, gizli odaları ve kasaları inşa edenin Erik olduğunu söylediğimde, onun her türlü korkunun pençesinde yaşayan bir hükümdara nasıl hizmetler sunmuş olabileceğini de anlaşılır kılmış olurum diye düşünüyorum. Sultan'ın giysilerine benzer giysiler giydirilen ve Sultan'ın kendisi sanılacak kadar ona benzeyen otomatlar yapma fikri de ondan çıkmıştı. Bu otomatlar sayesinde insanlar, sultan aslında başka bir yerde dinlenirken, onun uyanık bir halde işinin başında olduğunu sanıyorlardı."
Sayfa 358 - Selanik'ten gönderilen askeri birliklerin İstanbul'a girişinin ertesi günü Muham- med Ali Bey ile Matin gazetesi muhabirinin yaptığı görüşmeden alınmıştır.-G. L.Kitabı okudu
Reklam
Kuklaya çevirdiler beni şerefsizler. İplerim ellerinde, dershane, sınav, üniversite... Tek marifetim test çözmek. Çoktan seçmeli bir sisteme takıldım; hakikati çoktan ıskaladım. İstanbul'u kaybettim. Bağdat'ı kaybettim. Kudüs'ü kaybettim. Roma'yı unuttum. Hedeflerim süfli: iyi bir fakülte, yüksek maaşlı bir iş, mümkünse güzel bir eş, üstelik çalışan bir eş, eee bu devirde geçinmek zor, sonra güzel bir ev, son model bir araba, çoluk çocuk falan, yaşayıp gideceğiz işte... Kim düşürdü lan beni bu hale?
Sayfa 193Kitabı okudu
Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi, ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi, seviyorum seni denizi uçakla ilk defa geçer gibi. İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık içimde kımıldanan bir şeyler gibi, seviyorum seni "Yaşıyoruz çok şükür!" der gibi.
Doktor Nazım Kimdir ?
Basit görünüşlü, konuşkan, babacan bir adamdı. Görünüşe göre, silik bir şahsiyeti vardı. Bütün ömrü boyunca mal, mevki, şöhret hırsı görülmemiştir. Konuşmalarının içine her vesileyle hikâyeler, meseleler karıştırmayı severdi. İnsan onunla bulunduğu zaman kendisini, Istanbul'un Beyazıt meydanındaki eski emekliler kahvelerinden birinde ve bir kahve sohbeti içinde sayabilirdi. Halbuki bu basit görünüşlü adamın ardında, bizim son imparatorluğumuzun en karanlık devrinin, en kanlı hikâyeleri ve sorumlulukları vardı. İttihat ve Terakki'nin, Paris teşkilatından beri üyesiydi. Daima merkez komitelerinde bulundu. İttihat ve Terakki iktidara geldikten sonra, bu rejimin, bir sıra tedhişler ve suikastlerle yüz kızartıcı bir Balkan politikacılığından ayrılmasında onu da sorumlu gösterirler. Nihayet memleketi kimin sürüklediği hâlâ tartışılan o acayip Birinci Dünya Harbi'nin mesuliyetini omzunda taşıyan İttihat ve Terakki umumî merkezinin bir üyesi de oydu.
Sayfa 230 - Remzi KitabeviKitabı okuyor
PALAS PANDIRAS SÜRGÜN EDİLEN HALİFE...
- “Sürgündeki Son Halife Abdülmecid Efendi” eseriniz üzerine konuşmak istiyoruz. Bu eseri yazma gayeniz ve eserin muhtevası hakkında kısaca bilgi verir misiniz?" - "Son halife ile ilgili yazılmış bir kitap yoktu. Bir de Cumhuriyet dönemi halifesi olduğu için küçümsüyorlardı, hilafet makamını basitleştiriyorlardı. Ben de yazar olarak
Sayfa 35 - 36 M. Taha İnci'nin Tarihçi Yazar Şükrü Altın'la "Sürgündeki Son Halife, Abdülmecid Efendi" isimli eseriyle alâkalı yapılan, "Bugün ders kitaplarında gerçek tarih yok!" Başlıklı MülâkatKitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.