Küçükken insan kendisinden büyük insanları her an son nefesini verecek kadar yaşlı buluyor ya, bizim elliye yuvarladığımız rakamı o doksana tekerleyivermişti.
Kolay değildi babadan, anadan nefret etmek. Nefret ettiği halde yine de onlardan sevgi dilenen bir çocuk gibi, kırk beş yaşında, evet, kırk beş yaşında bir çocuk gibi yanlarında yörelerinde dolanmak, kendini beğendirmeye, sevdirmeye çalışmak, yaptığı her şeyi içindeki öfke ve nefret duygusuyla hep o küskün halle yapmak, büyüyememek, tam olamamak, kendini ait hissedememek, güvensiz ve tedirgin baba evi ziyaretlerinde susmak, susmak ve durmadan susmak kolay değildi. Bunların hepsini Besim Usta bilirdi. Sırtını dayayabileceği bir babaya öyle ihtiyacı vardı ki, yıllar boyu ördüğü bütün duvarları kendine baba diye ördü. Her ördüğü duvarın önüne çöküp yaslanır ve bir yorgunluk sigarası içerdi. Ben yaptım, elimin emeği, alnımın teri der ve yaslanır; sırtındaki o elin yokluğunu tuğlalarla, duvarlarla doldurmaya çalışırdı.
İran, Araplar'dan Türkler'in idaresine geçince, İran şiiri yeniden parlamıştır. Çünkü Türkler (Gazneliler, Selçuklular), Araplar gibi milli İran kültürünü ezmemişler, himaye etmişlerdir. Bu sayede Yeni İran Edebiyatı denen modern Farsça ile yazılmış bilhassa şiir sahasında pek üstün edebiyat doğmuş, Türk hükümdarlarının himayesi sayesinde bazıları bütün dünyanın en büyük. şairleri arasında sayılan ve bir kısmı da Türk aslından olan· dahi şairler yetişmiştir