Bize gelenlerin kim olduklarını, çaldıkları tokmağın çıkardığı seslerden duyar ve anlarız. Kimi sert, kimi munis, kimi ümitli, kimi meyus çalar... Herkes, çıkardığı seste; biz dinlersek, kendi sesini duyurur; biz duyarsak, kendini söyler.
Bizim geçmiş zamanlarımızın büyük bir kusuru ve noksanı, bu topraklarımız dünyanın en kıymetli hatıraları olan tarih ve sanat eserleri ile dolu iken, milli medeniyetimize ve sanatımıza yabancılık duyarak, onları küçümsememiz ve bu yüzden kıymetlerini göremeyerek birçoklarını kaçırmış olmamızdır. Dikkatimiz evvelce uyanmış olsaydı, dünyanın en kıymetli müzeleri bizim topraklarımızdakiler olabilecekti. Hazin ve uzun bir gafletle, dünyanın hemen bütün eski müzeleri, bilhassa Londra, Paris ve Berlin nakledilmiş olan eserler, artık bizim için telafi edilmez bir ziyandır.
Sayfa 24
Reklam
1873’te asar-ı atikanın Çinili Köşk’e naklolunmasına karar verdiren Suphi Paşa, 1874’te de bizde otuz altı maddelik ilk bir Asar-ı Atika Nizamnamesi’ni hazırlayarak neşrettiriyor.
Sayfa 29
Yeryüzünde öyle topraklar vardır ki, güya daha tarihe doğmamış gibi, tamamen hafızasızdırlar. Bunların içinde ve üstünde, insanın zihnine ve kalbine hitap edecek hiçbir din ve medeniyet hatırası yoktur. Bizim topraklarımız böyle sade topraklar değildir. Bizim topraklarımız birçok dinlere ve medeniyetlere hem beşik, hem me zar olmuş ve bağırlarında yarı gömülü, yarı canlı duran uzun bir tarih ile yoğrulmuş, mânâlı topraklardır. Elimizden daha dün çıkmış olanları da, bugün bize kalanları da insanlığın muhtelif devirlerine sahne olmuş, fikir ve his yatağı ve tarihin ana hatlarının uğ rağı olan topraklardır. Sanılır ki kanlar derinliklerinden hâlâ sızar ve üstlerinde ruhların uçuşu duyulur.
Sayfa 33
Zira milletimizin kökleri tarihtedir. Tarihimizin şuuru manevi kuvvet membala biri olmalıdır. Ve millivet meselesi bizim için de yalnız ırki değil, harsi bir mesele olduğuna göre, milletimizin şuurunu ancak böyle, milli kültürümüzün esaslarında ve istisnat direklerinin dayandığı sahalarda koruyabiliriz.
Sayfa 35
ni ne e in Bu toprakların asıl sahipleri ve öz çocukları olmakla, bu tarihi ve milli abidelerin ve eserlerin muhafaza ve siyaneti yolundaki vazifemizi, başkalarının bize hatırlatmasına hiç lüzum ve sıra bırakmamalıyız. Bu eserlerin yalnız milli değil, beynelmilel kıymetleri vardır. Zira medeniyetin ölçüsü müşterektir. Bütün medeni beşeriyet bunlarla alakadar olur ve alakasını göstermiştir de!.. Zaten bugün her memlekette, kendi dahilindeki böyle tarihi ve bedii eserleri koruma ve bunların her tarafta korunması için de müşterek bir himmet cereyanı vardır ve gittikçe kuvvetlenmektedir. Ve zaten biz de bu cereyanı kuvvetlendirmeye çalışmalıyız. Zira belki ancak bu sayededir ki, hudutlarımız haricinde kalabilmiş Türk sanat eserlerini ibkâya muvaffak olabiliriz. Medeniyet tahrip ve imha etmek değil, cem ve tertip, hima ye ve siyanet etmek demektir. Asıl medeni milletler belki bani olanlardan ziyade, muhafaza etmesini bilen milletlerdir. Büyük fatih milletler zapt ettikleri yerlerdeki kıymetli eserlere hürmet etmesini bilirler. Büyük cetlerimiz, eski fatih Türkler, memleketimizde buldukları birçok eserlere hürmet etmişler, mesela İstanbul'da Bizans'tan kalma birçok eserleri korumuşlardı. Bunların vazifelerini değiştirmekle, hayatlarını muhafaza ve müdafaa ederlerdi. Bazı kiliseler camiye tahvil edilirken, en usta kalfalar tarafından iyice tamir, imar, tezyin edilirdi. Bu sayede bugün İstanbul'da eski Latin ve Bizans eserleri vardır ki, Türk devrinin eserleriyle yan yana yaşarlar. Cetlerimiz bunları tahtip etmemislerdi.
Sayfa 37
Reklam
26 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.