Bu dünyanın neresindesin, hiç düşündün mü? Ne olarak var oluyorsun bu dünyada? Amacın ne, ne kadar yer kaplıyorsun, hayallerin ne, ne için buradasın sen? Aynanın karşısına geç ve sor kendine: Ne için buradayım ben? Herkes ama herkes bu dünyaya bir sebeple yollandı. Herkesin burada olmasının bir sebebi var. Sen de biliyorsun... İçinde büyük bir dünya var senin. Çiçeklerle kaplı, bulutlarla çevrili bir dünya. Biliyorum, bazen o bulutlar kararıyor yağmur yağıyor içine. Ama sen de biliyorsun ki her yağmur sonrası güneş açar. Ve yine bilmelisin ki, yağmur yağmadan çiçek açmaz... Bırak yağsın yağmurun. Bırak aksın gözyaşların. Yoruldun mu, bırak tutmasın bacakların. Çaresiz misin? Kal öyle. Bırak artık kendini, üzüntünü yaşa. Kendine engel olma, kendini tutma. Kendi felaketine kollarını aç. Ellerin mi titriyor, bırak titresinler. Titreye titreye durmayı öğrenecekler. Üzüntünü durdurmaya çalışma. Her şeyi yaşayacaksın bu hayatta, hüznü de mutluluğu da. Oysa sen şimdi hüznünü durdurmaya çalışıyorsun ya, sadece hüznün değil mutluluğun da duruverir böyle. Her şeyi dolu dolu yaşa ki evren de sana mutlu olma zamanın geldiğinde mutluluğunu da dolu dolu yaşatsın. Hayat bir nehir, akıp gidiyor. Suyun üstüne uzat bedenini, akıp git sen de. İnan bana, şelaleden aşağı düştüğünde güzel bir gölde uyanacaksın. Şimdi kapat gözlerini, aç kollarını, arkana doğru yaslan ve kendine şöyle mırıldan "Su akar yolunu bulur."
Sayfa 109Kitabı okudu
"Ceketimi alayım." Patch hoşuma gitmeyen bir sesle, "Sen burada kalıyorsun, Melek," dedi. Genelde duygularını ele vermezdi ama bu kez sesinde endişeyle karışık bir sertlik vardı. "Bu işi tek başına mı üstleniyorsun?" "Öncelikle, Hank bizi bir arada görmemeli. İkincisi, seni hızla felakete dönüşebilecek bir şeyin içine sürükleyemem. Bir nedene daha ihtiyaç duyuyorsan, seni seviyorum. Bu benim için bilinmeyen bir bölge ama gecenin sonunda eve, sana geleceğimi bilmeye ihtiyacım var."
Reklam
“Gitmem gerek” dedi küllerle kaplı elbiseye, sonra da bana bakarak. “Sen de gitmelisin liessa.” … “Liessa ne demek?” “Farklı insanlar için Farklı anlamları var.” Gözlerinde titreşen ether yine gümüşün içinde girdaplar yaratıyordu. “Ama hepsi de güzel ve güçlü bir şey ifade ediyor.”
Onları, ranzadan inip de koğuşun ortasındaki uzun masaya yönelince gördüm. Ve öyle bir sevinç çığlığı kopardım ki, sanı­rım bütün koğuş, şaşkınlık ve endişeyle bana baktı. İnanılmaz şey: Sevgi ve Elâ’ ydı içeri atılanlar... Sarılışmalar, öpüşmeler, üçlü halay çekmeler ve bitmeyen bulaşıcı kahkahalar! İnsan bencil yaratık. Hiç arkadaşlar hapse düşmüş diye se­vinilir mi? Hapishane koğuşlarının kalabalık yalnızlığı canını­za tak demişse, sevinirsiniz. O gece, yorgunluktan ve gerginlik­ten sinirleri boşanmış, yerlerini ve durumu yadırgadıkları bit­meyen kahkahalarından belli olan Sevgi ve Elâ’nın gelişi, sa­rı ışıklı ampullerin tam aydınlatamadığı, sıkıntının kol gezdi­ği koğuşun ortasına düşmüş bir ışık topu gibiydi.
Bu dünyanın neresindesin, hiç düşündün mü? Ne olarak var oluyorsun bu dünyada? Amacın ne, ne kadar yer kaplıyorsun, hayallerin ne, ne için buradayım ben? Herkes ama herkes bu dünyaya bir sebeple yollandı. Herkesin burada olmasının bir sebebi var. Sen de biliyorsun... İçinde büyük bir dünya var senin. Çiçeklerle kaplı, bulutlarla çevrili bir dünya. Biliyorum, bazen o bulutlar kararıyor yağmur yağıyor içine. Ama sen de biliyorsun ki her yağmur sonrası güneş açar. Ve yine bilmelisin ki, yağmur yağmadan çiçek açmaz...Bırak yağsın yağmurun. Bırak aksın gözyaşların. Yoruldun mu, bırak tutmasın bacakların. Çaresiz misin? Kal öyle. Bırak artık kendini, üzüntünü yaşa. Kendine engel olma, kendini tutma. Kendi felaketine kollarını aç. Ellerin mi titriyor, bırak titresinler Titreye titreye durmayı öğrenecekler. Üzüntünü durdurmaya çalışma. Her şeyi yaşayacaksın bu hayatta, hüznü de mutluluğu da. Oysa sen şimdi hüznünü durdurmaya çalışıyorsun ya, sadece hüznün değil mutluluğun da duruverir böyle. Her şeyi dolu dolu yaşa ki evren de sana mutlu olma zamanın geldiğinde mutluluğunu da dolu dolu yaşarsın. Hayat bir nehir, akıp gidiyor. Suyun üstüne uzat bedenini, akıp git sen de. İnan bana, şelaleden aşağı düştüğünde güzel bir gölde uyanacaksın. Şimdi kapat gözlerini, aç kollarını, arkana doğru yaslan ve kendine şöyle mırıldan, '' Su akar, yolunu bulur.''
Sayfa 109 - İndigo KitapKitabı okudu
Ölümün tadı vardır; boşluktur. Çünkü boşluk, mide bulandıracak kadar tatlıdır. Ölümün rengi vardır; soluktur. Çünkü yıpranmak, tanrının doğum hediyesidir. Ölümün tarifi vardır; acıdır. Çünkü mutsuzluk cehennemin fragmanıdır.
Sayfa 344Kitabı okudu
Reklam
309 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.