Aşkın kendisinin bir eksiklik duygusu olduğunu düşünüyordu öte yandan, aşk bir yarım olma haliydi, tamamlandığı anda yok oluyor, şanslıysan daha değerli bir şeye dönüşüyordu. Aşkın evrimi böyleydi. İnsan aşkın evrimini kabullenmeli ve saygı duymalıydı. Kendisinin şanslı olduğuna inanıyordu. Aşkın onun için bir aile sıcaklığına dönüştüğünü, saran, koruyan, güven veren bir sevgi kozası haline geldiğini, bunu hiçbir şeye değişmeyeceğini söylüyordu. Beni oldum olası müşkülpesent buluyordu. Aşta olağanüstü, göksel bir şeyler aradığım kanısındaydı. Oysa aşk tamamen dünyevi bir şeydi, çoğu insan için hayal kırıklığı
yaratacak kadar sıradandı, fazla büyütmeye gerek yoktu.
Çocukluğumdan beri annemin ölmesinden çok korkuyorum.
Bütün çocuklar korkar. Bütün çocuklar bu korkunun kendilerini ele geçirdiğini hissettiklerinde kalkıp ayaklarının ucuna basarak anne babalarının odalarına giderler ve annelerinin nefesini dinleyerek yaşadığından emin olmak isterler. Ben çocukluğum boyunca bu korkuyla uyandığımda nefesini dinlemek için kalkıp annemin yanına gitme cesaretini kendimde bulamadım, yatağımda gözlerimi tavana dikip sabah olmasını ve annemin sesini duymayı bekledim. Annem uyanırsa kızar çünkü, kızma anne, öldün sandım, korktum. Oysa sırtımı annemin göğsüne dayayıp vücudunun sıcaklığını hissetmek istiyordum. Her zaman çok üşüyorum. Güven duygusu üşümeyi önler.
Çocuklar babalarının da yaşadığından emin olmak isterler, ama baba olmak yaşıyor olmaktır zaten, nefesini dinlemeye gerek yok.