Seneca, beklentilerimizi aza indirmemiz gerektiğini, böylelikle beklediğimiz şeyler olmadığı zaman bağırıp çağırmaya başlamayacağımızı söylüyor.
Yaşamın kusurlu yanlarına karşı hazırlıklı olmalıyız: Kötü insanların kötü şeyler yapmaları, düşmanınızın size zarar vermesi, arkadaşınızın sizi sinirlendirmesi, oğlunuzun hata yapması ya da hizmetçinizin yanlış davranması çok mu şaşırtıcı?
Bu denli iyimser olmaktan vazgeçersek, o kadar fazla öfkelenmeyiz.
Bazı insanlar seyrek olarak yalnızdır, bazıları neredeyse asla yalnız değildir, bazılarıysa çoğu zaman yalnızdır. Yalnızlık günlük yaşamın içinde ya da hayati krizlerin ortasında vurabilir. Hepimiz bu duyguyu biliriz ama hepimiz onu aynı şekilde tecrübe etmeyiz.
İlkçağ düşünürleri genel olarak mutluluğa ve özgürlüğe giden yolu bilgece bir yaşam olarak tanımlamışlardır. Bilgece bir yaşamın en önemli göstergesi ise aklın duygular ve tutkular üzerinde hüküm sürebiliyor olmasıdır.
Dinin yönelttiği talepler bir yana, elbette şöyle sorulabilir: güçlerinin azaldığını hisseden yaşlı bir adamın, tamamen aklı başındayken kendine bir hedef koymak yerine yavaş yavaş tükenişini ve çözülüşünü beklernesi neden daha övgüye değer olsun ki? Bu durumda intihar son derece doğal ve akla yatkın bir eylemdir: aklın bir zaferi olarak haklılıkla bir saygı uyandıracaktır: ve eski zamanlarda Yunan Felsefesi'nin önde gelenleri en yiğit Roma vatanseverleri intihar ederek ölmeyi seçtiklerinde, uyandırmıştır da. Buna karşın, hekimlerden endişeli tavsiyeler alarak ve en zavallı tarzda yaşayarak, yaşamın asıl hedefine daha da yakınlaşma gücüne sahip olmadan, günbegün ömrünü uzatmak çok daha az saygıdeğerdir. - Dinler, intihar talebine yönelik lanetlerle doludur: böylelikle yaşama aşık olanlar da kendi kendilerine dalkavukluk ederler.
Yaşamın ne denli yük olduğunu biliyorsun; bileceksin
- bu yükü omuzlarından atmadığına, atamadığına,
ya da atmak istemediğine, isteyemediğine göre de,
onu taşımalısın, taşımak zorundasın, taşıyacaksın-
ki, zaten, işte, taşıyorsun…