Babamın beni bırakabileceği bir yer yoktu. Bu yüzden boyaya birlikte giderdik. Arkasında sürükleniyorum diye üzüldüğünü anımsıyorum ara ara. Oysaki benim en büyük mutluluğumdu onunla boyaya gitmek. Neden mi? Gökyüzündeki ebemkuşağı benim ellerime inerdi. Ellerim de yeryüzünün ebemkuşağı olurdu. Her gün farklı bir renge bulanırdı mini mini parmaklarım. Babam henüz boyamadığı duvarları ellerimle boyamama izin verirdi. Minik ellerimin minik izleri duvarlarda öyle mutlu olurlardı ki duvar dahi şenlenir, üzerindeki küçük el izlerini sevecenle okşardı. Sonra babam gelir ve ellerimin bıraktığı izleri silerdi aynı boya ile. Asıl buna üzülürdüm, o duvarların neşeye ihtiyacı vardı ve bir çocuk olarak bu benim görevimdi. Elbette görevimi yerine getirirdim fakat babam belli bir zaman sonra o neşeyi siler ve o duvarları tekrar kasvete boğardı.