Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler. Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
İlk görüşte Avrupalıları şaşkına çeviren, Haşhaşilerin ölümcül yöntemleri değil,bu gözükara adanmışlıkları olmuştur."Size olan sadakatimin yanında, can düşmanlarını katletmeye yollanmış Haşhaşilerin Şeyh'e duydukları bağlılık hiç kalır" diyor taşralı bir ozan, hanımına. Bir diğeriyse, "Efendisine sonsuz sadakatle bağlı bir Haşhaşi gibi, ben de aşka sonsuz sadakatle hizmet ettim" diyor. İsimsiz bir aşk mektubunda yazar, hanımına söz veriyor: "Emirlerinize amade, cenneti zaptetmeye gönüllü Haşhaşi'nizim." Ama döneme damgasını vurup suikastçı sözcüğünü bugünkü kullanımına kazandıran, sadakatten ziyade cinayet unsuru olmuştur.
"'Arı bir genç kızın aşkını kazanmak, ona aşkın garip gizemini ilk gösteren insan olmak, büyük bir mutluluktur elbet, ama dünyanın en basit şeyidir. Saldırılara alışmamış bir yüreği fethetmek, savunmasız, açık bir kente girmektir. Görgü, görev duygusu, aile çok güçlü bekçilerdir, ama sevdiği adamın ağzından doğanın ilk aşk öğütlerini, arı oldukları kadar da ateşli olan ilk aşk öğütlerini verdiği on altı yaşında bir kızın aldatamayacağı kadar uyanık bekçi yoktur.'"
Sevdiğimiz kişinin artık bizimle sevgi sellerine kapılmadığını, ilk zamanların aşk itiraflarına katılmadığını görüp gözyaşı döksek de asıl daha da acısı, bizde kaybettiklerini başkalarında bulması olur.
-'Sanırım sana aşık oluyorum ve bu ilk kez oluyor, anlıyor musun?'
-'Daha önce aşık olmadıysan bunun aşk olduğunu nasıl biliyorsun?'
-'Çünkü hissediyorum.'
“Bütün inançların temeli sevgidir. Her kim bir şey veya kimseyi severse ona inanmış, boyun eğmiş, kulluk etmiş olur. Kulluk, sevginin yedi derecesinden biridir ki ilk adımda dostluk başlatır. Bu dereceler ezeli 'ilgi'den doğar, ilgiyi 'sevgi' takip eder. Sonra 'tutku', 'aşk', 'şevk' ve 'kulluk' diye devam edip ebedi 'dostluk'ta nihayet bulur… iyi veya kötü, yararlı veya zararlı her tür sevginin bir etkisi , sonucu meyvesi ve hükmü vardır. Coşku , zevk , özlem, yakınlaşma, ayrılma, uzaklaşma, terk etme, sevinme , üzülme, ağlama, gülme…Hepsi sevginin etkileri ve hâlleridir.“
Onu ilk gördüğümde yaşantımda çok önemli bir yer tutacağını sezmiştim. Bu tıpkı, bir filmin daha ilk karesinden bütününü kavramak, sonunu tahmin etmek gibi bir duyguydu.
"İnsan iyiliği hak etmelidir. Emek ve içtenliğin olmadı ğı yerde istek bir yaz yağmuru hükmündedir, gelir ve geçer. Gerçeğin ilk adımı hayaldir ve mutluluk tutkuyla yoğrulmuş bir çabadır. Kimse kendini dışlayarak gerçeğini değiştiremez. Hüznüne sahip çıkmayan insanın sevinci, her gün yeni bir boşluğa kapı açan bir yanılsamadır. Unutma ki, 'hiçbir aşk düşünceye uzak değildir /hiçbir yıldız göğe.' (Abbas Sayar) İnsanı kendi çukurundan çıkaracak olan kendi umutsuzluğudur..."