İstanbullular, kentlerinin dışına hiç mi hiç çıkmazlardı eskiden. Kendi ülkelerini, yani Anadolu’yu görmek akıllarının kenarından bile geçmezdi. Parası olanlar, İstanbul’un sayfiye yerlerine giderlerdi yaz aylarında. Yolculuk deyince de sâdece Avrupa gelirdi akıllarına.
İstanbullular gelip, onların bir aylık kazancını bir akşam yemeğine veriyorlarmış, öyle söyleniyordu. Lüks otellerde bir kadeh içkiye veriyorlar o parayı diyenler de vardı. Zaten köylülerin akılları, dışarda para verip balık yemeye ermezdi.
Reklam
. Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullular Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti Çünkü iki kişiydik .
Sayfa 13
“İnsan adil olabildiği kadar kendisidir.”
Everest YayınlarıKitabı okudu
“İnsan ancak kendine benzeyen bir şehre dönerken kendi hatalarını affetmeye benzer bir acı çeker...”
Yokk yaa.. İstanbullularda da para yok artık :)))
İstanbullular gelip, onların bir aylık kazancını bir akşam yemeğine veriyorlarmış, öyle söyleniyordu.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.