ATSIZ'DA DİL VE EDEBİYAT Dil: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan ve bitirme tezini, Osmanlı döneminde sade Türkçe akımının öncülerinden Edirneli Nazmi'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'i üzerinde yapan Atsız'ın dil konusundan uzak kalmayacağı ve bu konuya sık sık temas edeceği açıktır. Onun, Türkçe konusundaki düşüncelerine
ATATÜRK’ün Trablusgarb Harbinde...
nasıl yıldız gibi parla­dığını belirliyen bir başka olayı da rahmetli Celâl Bayar’dan dinlemişimdir: Bayar 1956’da Türkiye Cumhurbaşkanı olarak Libya’yı ziyâret etti. Şeyh Sünnîsiyi Millî Mücadele yıllarından tanıyordu. Şeyh Sünnusî demiş ki: "-Kendisini DERNE Cephesi Kumandanı iken bir çadırın içindeki karargâhında ziyâret etmiştim. Bu yeri tesbit ettirdim. Burada bir Darülfünün (Üniversite) yaptırmak istiyorum. İsmi de GAZİ olacak. Çünkü bu yaşadığımız asırda GAZİ denilin­ ce hatıra gelebilecek ilk isim Gazi Mustafa Kemal’indir. Çanakkaledeki gazasıyla dünyanın kaderini değiştirdi, Millî Mücadeledeki gazasıyla da dünya yüzünde son Türk devleti­ni kurdu. Ben ikisine de şâhid oldum." Görüyorsunuz O’nun 1907 Misak-ı Milli’si ile 1911 Trablusgarb’ın düşman istilâsına uğraması karşısındaki tutumu arasında hiç bir çelişki yoktur ve yine görüyorsunuz ki, içinde bulunduğu her vatan vazifesinde, ardından gidilmeye değer aydınlık yollar mirası bırakmıştır.
Sayfa 30 - Kazancı KitapKitabı okudu
Reklam
Mustafa Kemal Paşa daha 1907 yılında Misak-ı Milli düşüncesini kafasında belirlemişti. Bu fikrini de Ali Fuat Paşa'ya şu şekilde anlatmıştı: "Nüfusun yarısı Türk olmayan ve hâlbuki geniş bir saha işgal eden devletin bütün ağırlığı ve müdafaası Türk'ün omuzlarına yükletilmiş, Hristiyan azınlıklar ise, yalnız kendi çıkarlarını
Yeditepe YayınlarıKitabı okudu
Fakat şunu da ifade etmeliyim ki, Mus­tafa Kemal "Milli Misak"ın esaslarını bu tarihten on üç yıl önce, 1907'de tespit etmiş, vatanını tehlikeden kurtarmak için ne gibi çareler düşünüp bulduğunu cesaretle ortaya koymuştur.
Milli Misak'ın Esasları
Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk ulusunun istek ve amaçlarını özetleyen ve adı, İstiklal Savaşımızın başından sonuna kadar değişmeyen "Misak-ı Milli" programının ilk kopyalarını 1920 yılı Ocak ayında yazmıştır. Ben, bu tarihi olayı en yakın bilenlerden biriyim. O tarihte Batı Anadolu Kuva-yi Milliye Genel Kumandanı'ydım. Ama şunu da söylemeliyim ki, Mustafa Kemal “Milli Misak”ın esaslarını bu tarihten on üç yıl önce, 1907'de belirlemiş, yurdunu tehlikeden kurtarmak için ne gibi çareler düşünüp bulduğunu yürekli biçimde ortaya koymuştur. Ben sevgili arkadaşımın düşüncelerini daha Karaferiye'deyken dinledim. Mustafa Kemal diyor ki: “Meşrutiyet'in ilanı, yeter çare olamaz. Cemiyetin bir siyasi parti haline gelerek Hükümeti, Meşrutiyetin ilanından sonra ele alması gerekir. Parti, önceden bu görevleri hazırlamış ve ne yapacağını programlaştırmış olmalıdır. Aksi takdirde, İkinci Meşrutiyet de birincisinin sonucuna uğrar.” Öyleyse ne yapmalıdır? Mustafa Kemal, ilk çare olarak şöyle düşünüyordu: ‘Meşrutiyet, köhneleşmiş ve düzenini yitirmiş olan Osmanlı İmparatorluğu'nun gövdesi üzerine değil, aksine Türk çoğunluğunun yaşadığı kısım üzerinde oturtulmalı; düşmanlarının, yani büyük devletlerin yapacağı bir ayıklama yerine devrim yönetimi kendi başına bir Türk devleti kurmalıdır.’
Sayfa 136Kitabı okudu
Osmanlı Meclisi de diyebileceğimiz Meclis-i Mebusan, ilk olarak 1876'daki I. Meşrutiyet döneminde açılmıştı. Ancak sonrasında Sultan Hamid tarafından kapatılmış ve 1908'deki II. Meşrutiyet'e kadar kapalı kalmıştı. Amasya görüşmelerinin de etkisiyle Osmanlı Mebusan Meclisi çalışmaya başladı. Meclis, 12 Ocak 1920'de İstanbul'da toplandı. Elbette baskı altındaydılar ancak yine de Misak-ı Milliyi kabul ettiler. Misak-ı Millinin Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı tarafından kabulü ve yarattığı heyecan Britanya'nın hiç hoşuna gitmedi ve 16 Mart 1920'de İngilizler Meclis'i bastılar, toplantı halindeki mebuslardan bazılarını tutuklayarak götürdüler. Böylelikle İstanbul fiilen ve resmen işgale uğradı. Son toplantılarından birinde Misak-ı Milliyi kabul eden Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı kapatıldı. Ancak bu hareket Milli Mücadele konusundaki kararlığını sona erdirmediği gibi, bilakis daha da arttırdı. Mebusların bir kısmı Ankara'ya geldiler ve Büyük Millet Meclisi çatısı altında hem mebusluklarını sürdürdüler hem de Milli Mücadele'ye katkı vermiş oldular. Meclis Başkan Vekili Celaleddin Arif Bey de bu mebus grubunu temsilen İstanbul-Anadolu birleşmesini temsil ediyordu.
Sayfa 154 - Kronik Kitap 1. BaskıKitabı okudu
Reklam
18 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.