- Buyur ağa... dedi, meseleyi biliyorsun. Şunlardan birisini size vereceğiz. - Pek de küçükmüşler bey... Bunlar bir işe yaramaz ki... Maho'ya çıkıştı. Kalk bakalım Kürt dölü... Çocuk Murat'tan gözleriyle yardım istedi ve yerinden kımıldamadı. Ahmet Ağa daha sertleşti: - Türkçe bilmez mi bu gâvur oğlu... Bu anda Murat, Ahmet
Sayfa 357 - 12Kitabı okudu
Eve vardığımda yolculuk, uğurlanma hazırlıkları tamam gibiydi. Bir el çantası ile geçen kışın yaptığım küpeştesi cevizden, köşeleri kırlangıç dişli ahşap bavula öteberisini yerleştirmişti annesiyle. Sessiz annesi konuşkan olmuş, habire öğütlerde, tembihlerde bulunuyor şunu da aldın mı, aman şunu unutmaları art arda sıralıyor, niye bu kaydı
Sayfa 143 - UstaKitabı okudu
Reklam
Her zamanki gibi niyeti bir çay bardağının üçte ikisi idi, fakat her zaman olduğu gibi, ölçüyü kat kat geçti. İçindeki yalnızlığı, daha önemlisi o acayip korkuyu duyamaz hale gelmesi, bunun için de sarhoş olması lazımdı. Mırıldana mırıldana içiyordu. Büyücek kahvesinin, masaya diktiği mumun oynak ve canlı hâle getirdiği loşluğunda tam bir mağara adamı gibiydi. Ruhuyla da, bedeni ile de öyle. Delik deşik yüzünde gölgeler oynaşıyor, ceketinin sağ kolu masanın üzerinde bomboş ve kıvrım kıvrım duruyordu. Zayıf, fakat pençe salmaya hazır, daha doğrusu mahkûm bir hayvandı sanki. Sanki daima saldırış bekliyor, daima saldırma zarureti ve mecburiyeti duyuyordu. Düşünemiyor, konuşarak anlamaya çalışıyordu. Eskiden bu kadar değildi. O da pekâlâ ötekiler kadar düşünüp, fikir yürütebilirdi. Son zamanlarda, belki de düşündüklerini söylemeye söylemeye böyle olmuştu.
"Onların, demək olar ki, heç biri sözün indiki mənasında insan deyildi, onlar tam hazır olmayan məhsul, əridilib qəlibə tökülmüş metal idilər, yalnız tarixin qanlı yüzillikləri nə vaxtsa onlardan əsl məğrur və azad insanlar yonub hazırlayacaqdı. Onlar laqeyd, tamahkar və ağlasığmaz dərəcədə xudpəsənd idilər. Psixoloji cəhətdən, demək olar ki,
Sayfa 132 - VI FƏSİLKitabı okudu
İster zehir olsun, ister şeker; kendinden geçiş, ne de tatlıdır; külâhını ararsın da başını bulamazsın; ne de tatlıdır kendinden geçiş. Ağına tutuldun, kadehindeki şarabı içtin mi, dışarı çıkmak istersin, kapıyı bulamazsın; ne de tatlıdır kendinden geçiş. Korkma, adam değil misin sen; bir kımılda, ölmedin ya; o altını ver gümüş bedenliye, ne de tatlıdır kendinden geçiş. Ne diye soğursun, kar kesilirsin; yok ol da yücel; varlık gamını az ye; ne de tatlıdır kendinden geçiş. Ağa tutulmuşum, ömür kadehim dolmuş deme; kocalıkta yeni bir ömre dal, ihtiyarken gençleşmeyi seyret; ne de tatlıdır kendinden geçiş. Ne diye aklın başında hay kardeş? Şarapla dolu denizi gör; a kâfir, Müslüman ol; ne de tatlıdır kendinden geçiş. O misk gibi saçlarını gösterdi de yoksulu amberleşti gitti; ama ne de misk, ne de amber… Ne de tatlıdır kendinden geçiş. Sevgili, gel bahçeye, sarhoşların halkasına gir; bak, her birinin elinde bir sağrak… Ne de tatlıdır kendinden geçiş. O tek padişahı gör, her yerde hazır; bütün canları görüp gözetmede; kendinden geçmede ileri mi ileri… Ne de tatlıdır kendinden geçiş.
Sayfa 1632Kitabı okudu
II. Süleyman (1687-1691), IV. Mehmed döneminde 40 yıl kafes hayatından sonra kendisini tahta çıkarmaya götüren ağaya şöyle konuşmuştur: "Kırk yıldır bir karanlık yerde mahbûs ve hayata me'yûs iken yeniden dünyaya gelip gözüm açtım." Süleyman kendisini Kafes'ten çıkarıp tahta götürmek için gelen darussaâde ağasına inanmadı: "İzâlemiz emir olundu ise söyle, iki rek'at namaz kılayım, andan emri yerine getir; sabâvetimizden beri 40 yıldır hapis çekeriz; her gün ölmektense bir gün evvel ölmek yeğdir" dedi ve ağlamaya başladı. "Bunca zamandan beri zelîl ve sefîl, üzerinde bir şey yok, ancak arkasında atlas entari ve ayağında tomak" bulunuyordu. Ağa kendi kürklerinden birini giydirdi, koltuğuna girip tahta oturtmak için 'Arz-Odası'na götürürken hâlâ inanmıyordu; karanlık Arslanhâne'den geçerken "Beni bunda mı öldürürsünüz?" diye sızlandı. Ağa, "Behey efendim, niçün böyle buyrursuz, hâşâ ki izâle emrolunmuş ola, tahta oturmağa gidersiz" diye inandırmaya çalıştı, 'Arz-Odası kapısında Bâbussaâde ağası iç-oğlanlarıyla kendisini karşılamak için hazır durmuşlardı. İşte, XVII. yüzyılda mutlak otorite sahibi pâdişahın düştüğü durum budur.
Geri18
86 öğeden 81 ile 86 arasındakiler gösteriliyor.