Bir rüya görmüştüm. Hayır, kâbustu bu. Ölüyordum rüyamda. İnsan kendi ölümünü görebilir miydi? Bilmiyordum ama ilk defa bu denli gerçeğe yakın bir rüya düşüyordu gözlerime. Ve kendimi görüyordum. Hiç tanımadığım insanlar bembeyaz bir örtüye sarıp yani kefenleyip de bir mezarın içine koyuyorlardı beni. Bedenimin soğukluğunu dahi hissediyordum. Ve korkuyordum, hem de çok. Beni tek başıma, başka hiçbir mezarın ya da insanın, hiçbir şeyin olmadığı bir yamaçta, tek ü tenha bir ağacın dibine gömüyordu yüzlerini daha evvel hiç görmediğim insanlar. Beni sevenler yok muydu? Tanıdıklarım, tanıyanlar? Yoktu. Ve öylece beni orada bırakıp gidiyorlardı. Sonrası hep karanlık, kapkaranlık... Sadece sesler duyuyordum. Birbirine karışmış bir sürü ses... Neden sonra bir ses tanıdık geldi kulaklarıma. Babamın sesiydi bu. Ne dediğini anlayamıyordum. Ama sesini işitiyordum. O kadar. Ve uyandım.