Bazı akşamlar altı yaşındaki oğluyla giriştiği kanlı dersleri izlemek zorunda kalıyorlardı. Baba oğul küçücük salonda "kolsuz kahraman" oyunu oynama alışkanlığı edinmişlerdi. Baba tek kolunu devre dışı bırakıyor ve oğluna sesleniyordu:
"Ben şimdi burjuvayım, vur bakalım!" Oğlan şaşırmış ve ürkmüş durumda saldırıyor ve daha elini dokundurmadan burjuvadan yediği ağır bir tokatla yere yıkılıyordu.
"Hadi kalk bakalım" diyordu baba. "Ben Amerika'yım. Vur şimdi."
Kan ter içinde saldıran küçük çocuk, bu kez de Amerika tarafından tepesi üstü halıya vuruluyor, anne dayanamayıp "Yeter artık öldürdün çocuğu!" diye bağırınca baba yumuşuyor ve kucağına alıyordu oğlanı. "Hadi ağlama ağlama. Söyle bakalım dünyada en iyi kimler?"
Oğlan ağlayarak "Çinliler!" diyordu.
"Aferin" diye oğlanın gözyaşları ve sümükle ıslanmış yüzünü öpüyordu babası.
Tam çocuk olanları unutup gülmeye başlarken bir yumrukla odanın karşı köşesine uçuyor ve burnundan kan boşanıyordu.
"Halk ordusunun askerleri hiçbir zaman gafil avlanmaz"diyordu baba. "Hep tetikte dururlar."
Çocuğun yaban, saldırgan, dövmekle dövülmek arasında sallanan bir yaratık olması ve Bülent'in kızını gördüğü yerde yumruklaması, kız kıvrandıkça zevkle gülmesi, ev sahiplerinin isyanı ve konukların aldırmayışı demek olan konukluk bir karabasana dönmüştü artık ve Adiller geleli bir ayı geçmişti.
Sayfa 140 - Doğan Kitabevi