Gayri iradi hafızada zamanın iki ayrı anı birleşip yoğunlaşarak hoş kokulu bir zaman kristali oluşturur ve zamanın acı veren olumsallığını aşarak coşkuya yol açar.
Ah! Birçok şeyler hatırlatan erik ağacı
Ve o ilk yolculukla başlayan hasret, zindan;
Atları çıngıraklı arabanın ardından
Beyaz, keten mendilimde sallanan ilk acı.
Bilinçli umutsuzluk kendisinin farkında
dır. İki şekilde gelir. Hatalı bilinçli umutsuzluk kanısı, birey kendisinin acı çektiğinin farkında olup, diğerlerinin acı çekmediğini hayal ettiğinde ortaya çıkar. ("Kimse benim ne hissettiğimi bilmiyor.") Bu, kişiyi daha da büyük bir umutsuzluğa iter. Doğru bilinçli umutsuzluk kanısı, umutsuzluğun esasında insani durumun ve böylece her bireyin parçası olduğunu fark eder. Birey için umutsuzluktan kurtulmanın tek yolu, "bireyin kendi kişiliğini seçmesi" ve iman atlayışmı yapmasıdır. İşte burada Kierkegaard gizli gündemini açıklar: Tek "gerçek kişi" inanandır.
Bahardan ve diğer mevsimsel değişimlerden keyif almak hainlik sayılır mı? Daha doğrusu, hepimiz kapitalist sistemin prangalarına tutsak halde acı çekerken veya acı çekiyor olmamız gerekirken bir karatavuğun şarkısının, ekim ayında sarı yapraklı bir karaağaçla karşılaşmanın ya da hiçbir bedeli olmayan ve sol görüşlü gazete editörlerinin sınıfsal açıdan önem taşıdığını söyleyemeyeceği bir başka doğa olayının hayatı daha yaşanır hale getirdiğini söylemek siyasi açıdan kınanması gereken bir şey mi?
"Kahve, acı olarak bilinen, mutluluk diye tabir edilen,
Telvesinde kırk yıl hatır biriken,
Kokusuyla huzur verebilen bir içecekken;
Acı kahve, derttaştır fikrimce.
Acı bir kahvenin hatırı yücedir.
Nasıl içtiğinden çok kiminle içtiğin önemlidir."