Milletimizin çok tuhaf bir hırsızlık anlayışı var. Birisi birinin cebinden altın çalarsa o hırsızlıktır, kötüdür. Böylesini asmaya kalksan tasdik edilir. Ama ortada olan maldan hırsızlık yapana biraz söylenirler ve öyle kalır. Bu bütün Akdeniz dünyasının hastalığıdır. Kamu malını çalan kişi, sonradan hayrat yapar. Hayrat meselesi bu topraklarda çok yaygındır. Bir cemaat kurulduğunda, hemen parayı Amerika veriyor diye gürültü koparılıyor. Amerika niye para versin? Millet veriyor. Vergi kaçırdığından kazandığı da olsa veriyor. Çok ilginçtir; kamu malının çalınması umursanmaz, kamu harcamalarına itimat edilmez, fakat bazı grupların bazı işleri yapabileceğine inanılırsa derhal para bulunur.
Sayfa 208Kitabı okudu
Hiç şüphesiz ki İstanbul'un zaptı meselesi konuşulduğu sıralarda iktisadı meseleler de ortaya atılmış olacaktır. Çünkü İstanbul öteden beri kara ve denizyolları üzerinde bulunması bakımından büyük bir önem taşıyordu. Pek eski devirlerde bile Belgrat'ta Tuna'dan ayrılan bir yol Meriç vadisini takip ederek İstanbul'a ve oradan da Üsküdar'a geçerek Bağdat üzerinde Ortaasya'ya giderdi. Şark ile garp arasında uzan yolların en kısası bu olduğundan kervanlar durmadan işler ve şarkın ipek, baharat gibi en kıymetli eşyası bu yol vasıtası ile garba intikal ederdi. Bundan başka iki mühim denizi, Karadeniz ile Akdeniz'i, birbirine bağlayan su yolları da yine buradan geçmekteydiler. Hulasa müstesna bir coğrafi mevkiye malik olan İstanbul şehri XV. inci yüzyılın ortalarından hala eski önemini muhafaza ediyordu.
Reklam
Bozulmuş olan su yollarının, kurumuş olan kuyuların tamiri işini Fatih bir mesele olarak ele almakta ve bunların Osmanlı hazinesi namına tamirini ileri sürmektedir. Bu, doğrudan doğruya Mısır'ın dahili işlerine karışmaktı. Eğer Mısırlılar buna razı olsaydılar elbette Fatih buralarda seyahat eden, bu kuyulardan ve sulardan faydalanacak olan binlerce insanın minnettarlığını kazanarak, onların nazarında değerlenecek, İslam alimi arasında büsbütün şöhret kazanacak, buna karşılık Mısır sultanlarının prestijleri kaybolacaktı. Su yollarının tamiri işinde hacılara yardım etmek gibi bir dini histen ziyade siyasi gayeler peşinde koşulduğunu kabul etmek, meselesi hal bakımından daha doğru bir yolarak ele alınabileceğine göre Fatih'in Mısır'ı alarak hilafeti Osmanlılara intikal ettirmek gibi bir fikri mi vardı? Yahut Suriye ve Filistin sahillerini elde ederek yine Şarki Akdeniz hakimiyetini mi düşünüyordu? Bu hareketin İtalya'ya çıkışla bir ilgisi var mı idi? Böyle geniş bir planı tahakkuk ettirebilmek mümkün mü idi?
Filhakika İtalya'nın işgali Türk topraklarına yenilerini katmaktan ziyade bir güvenlik meselesi olurdu. Çünkü bu suretle Akdeniz'in şarkı tamamiyle emniyet altına alınır ve geniş bir ticaret sahası Türklerin kontrolü altına girmiş olurdu.
Arabistan Olayları
Osmanlı Devleti için en önemli meselelerden biri, Mekke ile Medine’nin yabancı saldırılardan korunması idi. Hâlbuki bu iş için, Rusya seferi ile uğraşılması yüzünden, Şam ve Mısır valilerine “Hicaz’ı koruyun.” diye arada bir tezkere yazıp emir göndermekten başka birşey yapılamıyordu. Akdeniz Boğazı, düşman gemilerince sarılmış olduğu için; İslâm
"...milletimizin çok tuhaf bir hırsızlık anlayışı var. Birisi birinin cebinden altın çalarsa o hırsızlıktır, kötüdür. Böylesini asmaya kalksan tasdik edilir. Ama ortada olan maldan hırsızlık yapana biraz söylenirler ve öyle kalır. Bu, bütün Akdeniz dünyasının, Rusya dahil Avrasya denen bölgenin hastalığıdır. Fakat elbette kültürler de törpülenir. Biz henüz garip bir toplumuz. Kamu malını çalan kişi, sonradan hayrat yapar. Hayrat meselesi bu topraklarda çok yaygındır. Bir cemaat kurulduğunda, hemen parayı Amerika veriyor diye gürültü koparılıyor. Amerika para niye versin? Millet veriyor. Vergi kaçırdığından kazandığı da olsa veriyor."
Reklam
Geri14
50 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.