Şu kopan fırtına, İslam ordusunundur ya Rabbi!
Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi!
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslam'ın!
İnsanın şeref ve izzetinin kullukta olduğunu unutmuşuz. Hatırladığımız anda bir şeyler yeniden değişecek. Sözün sultanı Efendimiz (sas) şöyle demiştir: “Allah beni bütün âlemlere rahmet olarak gönderdi, Vallahi ben bununla iftihar etmiyorum. Kıyamet günü Livanü’l-hamdi taşıyacağım, onunla da iftihar etmiyorum. O gün bütün peygamberler benim taşıdığım Livâü’l-Hamd sancağını altında toplanacaklar ama bununla da iftihar etmiyorum. O gün herkes huzur-u ilahiyeye giderken onların imamı ve rehberi olacağım. Herkes umutsuz ve çaresiz beklerken onlara müjdeyi ben vereceğim. Fakat bununla da iftihar etmiyorum. Ben ancak Allah’a kul olmakla iftihar ediyorum.” [Ebû Dâvûd, 4673]
Tek başına akıl eğer çok fazla tahrif olmamış, dışarıdan gelen düşüncelerin etkisinin oluşturduğu bazı önyargılar altında kalmamış ise; kesinlikle kendini yaratan bir yaratıcının olduğunu kabul edecektir.
Maalesef Yeni Çağ manevi arayışlarının çığ gibi arttığı günümüzde, "kendi kendine tapınma" gittikçe sık rastlanan bir olgu hâline geldi. Kendilerini şifa kaynağı addeden "şifacılar", Hintli şişman "avatarların" peşinde koşan garip insancıklar, kişisel özgürlüklerini harcadıklarının farkında bile değiller. Oysa "kul" olmadan özgür olunmaz. Kul olmaksa alemlere rahmet olarak gönderilen son peygamberin çizdiği hat üzerinde, Kur'an ve sünnetle yürümekle mümkündür.