Milliyetçiliğin bu boyuttaki faydasının ihzari oluşu, yine milliyetçiliğin fıtratıyla ilgilidir. Dört başı mamur bir sistem kurmuş ve millet olma haline yönelen bir tehditle karşılaşmayan bir millet için müstakil bir milliyetçiliğe ihtiyaç yoktur. Ancak millet olma hali baltandı hatta yok olduysa bunu yeniden-baştan tesis için, ayrıca büyük çaplı bir reformun halka benimsetilmesi için etno-sembollerle harmanlanmış bir diskur kullanan milliyetçilik şarttır.
Türkiye, 1923'teki büyük dönüşümüyle, milliyetçiliğin bu faydasının en müthiş örneği olarak tarihteki yerini aldı. Atatürk'ün vizyoner
hamleleri, ancak milliyetçi olduğu ve bu vurguyla yapıldığı için başarılı olabildi. Atatürk'ün karşısındaki mevzi, din anlatısı üzerinden kendisini tahkim ediyordu; bu denli güçlü bir anlatının karşısına, ancak onun kadar güçlü bir başka anlatıyla çıkabilirdiniz. Nitekim Türkiye'nin bugünkü bölünmüş hâli, eski anlatıyı hâlâ mevzi belirleven gericiler ile vatandaş ve Türk olmuş Atatürk Türkleri arasındaki çekişme, böyle bir vurgu olmadan gerçekleştirilecek atılımların toplumun çok daha azı tarafından kültürleştirileceği ve Atatürk'ün ölümüyle rafa kaldırılabileceğini düşündürüyor.