Hesap günü ki, sormak günüdür., burada adem deniz gibi derin ola, yer gibi sakin ola, ateş gibi çiği pişirici ola, su gibi engine vara, yel gibi her yeri dolana...
“Benim adım İnce Memed, dedi birden. Tok, meydan okuyan bir sesle. “Beni bilebildin mi?
Ali Safa Beyin elindeki gazete düştü, yataktan yarı doğrulmuş öyle kalakaldı. Yüzü apak oldu, gözlerinin karası bile aka kesti. Dudakları titredi. Ağzını birkaç kez açtı açtı kapadı, sesi çıkmadı.
Memed elindeki filintasını ona doğrulttu, üç el ateş etti. Kurşunların yelinden odadaki lamba söndü
Ötekisi bir bıçkındı. Hani ateş parçası derler ya, o türden bir çocuk-tu. Bir an yerinde duramıyor, elleri durmadan işliyor, bir şeyle- ri yapıp bozuyor, konuşuyor, bağırıyor, arkadaşlarına takılıyordu. Çakır gözlerinde onulmaz bir keder çakıp sönüyordu, ince-cik sarı bıyıkları sarkıyordu. Elleri boş kaldığında doğru bıyıklarına gidiyordu, öfkeyle, koparacakmış gibi bıyıklarını çekişti riyordu. Yuvarlak, öne doğru kıvrılarak uzamış çenesi güçlüydü. Bu güçlü çenede de bir keder vardı.
Havanın yüzünde bir kırlangıç sürüsü
Ve yabanıl ak atlar doludizgin
Bu sabah, bu sabah öylesine güzel ki
Bu sabah yağmur yağacak
Bu sabah gün açacak
Bu sabah tekmil tornurcuklar patlayacak
Bahar patlayacak
Köpükler, bulutlar patlayacak
Özlemierin en güzeli, tozlu bir özlem
Topraktan yeni çıkarılmış
Üç bin yıllık yunan şarabı
Atların kara