Görmek başka, uydurmak gene başkaydı. Hem kişi uydururken rahatça anlatamıyordu ki... Dili dolaşıyordu. Görmek de, yaşamış olmak gibi çok kolaylık sağlıyordu anlatana.
«Sen nerde öğrendin ağaca çıkmasını?»
«Mecidiyeköy'de... Orası da köy değil mi?»
«Köy olmasına köy de, ağaç nerde?»
«Eskiden dut ağaçları varmış.»
«Sana ne eski dut ağaçlarından?»
«Teyzemin bahçesinde de dut ağacı varmış eskiden.»
«Eeee? .. »
«Teyzem kestirmiş bu dut ağacını...»
«Eee?»
«Evine merdiven yaptırmış...»
« Korkarım sen bu dut ağacından yapılmış merdivene çıktın.»
«Ne sandındı!.. Hem de tepesine kadar.»
«Sen palavracılıkta Bacaksız'ı da geçtin!»