"Dahası ne, biliyor musunuz, ihvanlar? İçip içip çatlayasılar! Bu küçük zampara durmadan dadılarını mıncıklıyordu, önden arkadan, üstten alttan ve -haydi ver yansın- başlıyordu, şimdiden uçkur çözmeye. Dadıları her gün orasını güzel çelenkler, güzel kurdeleler, güzel çiçekler, güzel püsküllerle süslüyorlar ve oklava misali ellerinde yuvarlıyorlar ve seninki kulaklarını kabartınca, bu oyun hoşlarına gitmiş gibi gülmekten kırılıyorlardı.
Biri ona tıpacığım, öteki iğneciğim, bir başkası mercan dalım, bir başkası musluğum, tıkacım, burgum, dürtecim, matkabım, küpem, benim dik kafalı oyuncağım, saç maşam, kızıl sucukcağızım, benim hayasız hayacığım diyor.
Biri: - Benimdir, diyordu.
Öteki: - Yok benimdir, diyordu.
Bir başkası: - Hani bana? Bak keserim öyleyse.
Bir başkası: - Kesmek mi? Canını yakarsınız, bayan. Çocuklarınki hiç kesilir mi? Çüksüz bay olur sonra.
Ve memleketin öbür oğlancıkları gibi eğlensin diye, Mirebalais'deki bir yeldeğirmeninin kanatlarından güzel bir fırıldak yapmışlar ona."