Grekler için mutluluk pragmatik kavranan, böyle olduğun­dan da çabalayarak erişilebilecek bir şeydi; özel bir bilgi türüne sahip olmakla mutluluk ele geçirilebilirdi. Grek düşüncesinde insan siyasal bir varlık olarak belirleniyordu; bununla uyumlu olarak da toplumun mutluluğuna öncelik veriliyordu. Ethik siyasallaştırılıyordu. Sağlıklı toplum ancak nesnelerin doğru bilinişi üzerinde örgütlenebileceğinden, nesnelerin bilgisiyle top­lumsal ilişkilerin bilgisini birleştirecek bir çeşit sosyo-ethik, insanları mutluluk ereğine götürecek bir bilim olarak düşünü­lüyor, ahlâk/fazilet örneği de bu yönde aranıyordu.
"Toplumun kabulleri ve sınırları, bilimi de bilim yapma biçimini de sınırlar." der Bacon.
Reklam
Çılgın Gibi
Çılgın Gibi’yi diğer tüm Suat Derviş kitaplarından ayıran özellik ise başta belirttiğim gibi yeniden yazılmasıdır. Suat Derviş’in de dediği gibi: “(...) İkincisini ben doğrudan doğruya Fransızca yazdım, o (Hamiyet) gözden geçirdi. (...)” Les Ombres du Yali, Çılgın Gibi’nin birebir çevirisi değil, Fransızcaya uyarlanmış halidir. Romanın Türkçe yazılmış halinden en önemli farkı, sonudur. Yani romanın aslında iki farklı sonu vardır, Burada romanı henüz okumamış olanlar biraz atlayabilirler zira romanın sonundan bahsetmem şart. --- Çılgın Gibi, çocuğunu aldırmış, âşığı tarafından aşağılanmış, çaresiz zavallı Celile’nin, yalının penceresinden karanlık bir denize bakmasıyla son bulur. Pencereden kendisi atmak ister ama cesaret edemez. Zira, “onun ne yaşamaya ne de ölmeye kudreti vardır.” Les Ombres du Yali’de ise Celile çocuğunu aldırmamıştır. Son satırlar yine güçlü toplumcu gerçekçi mesajlar içerir. Liz Behmoaras’ın Suat Derviş Efsane Bir Kadın ve Dönemi adlı kitabından aynen alıntılıyorum: “Çocuğunu herhalde daha iyi bir yaşam bekliyordu! Mademki her şey değişiyordu, neden yarının insanları dünkülerden daha iyi olmasındı? Ona dürüst ve güçlü bir insan olmayı öğretebilirdi. (...) Evet, doğup yaşamalıydı. Yaşamak mı? İrkildi. Para kazanmazsa nasıl yaşayabilirdi? (...) Celile, artık iş arayıp bulma cesaretine sahip olacağını bildi.” Ve değişen, artık hayatla yüzleşmekten korkmayan Celile, bir yıl önce siyah bir elbiseyle geldiği âşığının evini, beyaz bir elbiseyle terk eder.
Yirminci yüzyılın sözde enformasyon toplumu, belki de önceki yüzyılların tüm toplumlarından daha zayıf bir belle­ğe ve tarih bilgisine sahip. Sansür ya da bilgi manipülasyonu yüzünden değil, işittiklerimizi, gördüklerimizi ve okuduklarımızı seçmemize izin vermeyen bir haber bombardımanıyla karşı karşıya bırakıldığımız için.
İslam Felsefesi - İbn Bacce (1095-1138)
İnsanın doğası gereği sadece iyi bir politik-toplumsal düzen içinde gerçek mutluluğa erişebileceğini savunan İbn Bacce, erdemli insanı ya da en üst bilgi düzeyine erişmiş filozofu kötü bir sosyal düzende bekleyen şeyin kaçınılmaz olarak yalnızlık olduğunu belirtir. Başka bir deyişle, bilgi ve eylemleriyle yetkin olan insanların, erdemli toplum idealine gönül vermiş olsalar da bunun ne kendi zamanında ne de yakın bir zamanda gerçekleşebileceğine inanan İbn Bacce, erdemsiz bir toplumda veya onun bozuk yönetim biçimleri olarak ifade ettiği timokrasi, oligarşi, demokrasi veya tiranlıkta, toplumdan tam bir tecrit olunmuşluk hali içinde yaşayacağını öne sürer. Çünkü tam ve mutlak bilgileri onları topluma yabancı hale getirir, görüşleri toplumun kanılarına aykırı düşer. İbn Bacce erdemli bir toplumda, toplumdan tecrit olunmuşluğun doğru hatta mümkün bir şey olmasa bile, erdemsiz toplumda, filozofun ya da erdemli insanın kendisini koruyabilmesi için kaçınılmaz olduğunu kabul eder.
Say Yayınları
Öncelikle bilim toplumun faydasını veya zararını gözetmeksizin, sadece ve sadece bilgi edinmek için yapılan bir iştir. Hiç kuşkusuz Einstein ışığın hızının, evrende bir sabit olup olmadığını araştırırken, bunun toplum için faydalı mı yoksa zararlı mı olacağı aklının ucundan bile geçmemiştir. Onun amacı, evrenin davranışını anlamaktı.
Sayfa 37 - İnkılap Yayınevi
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.