Çoğu kimse bu neden sorularını yanıtlamakta korkunç beceriksizdir ve bu da kendi değer yargıları hakkında daha derin bilgi sahibi olmalarını engeller.. Örneğin dürüstlüğe değer verdiklerini ve hakiki bir dost olduklarını söyleyebilirler, ama kendilerini daha iyi hissetmek 'için sizi arkanızdan vurur, hakkınızda yalan söylerler, insanlar kendilerini yalnız hissettiklerini düşünürler. Ama kendilerine neden kendilerini yalnız hissettiklerini sorduklarında, başkalarını suçlama eğilimindedirler; herkes sığdır, kimse onları anlayacak kadar cool ya da akıllı değildir, böyle yaparak da sorunlarını çözmeye uğraşacaklarına onları daha da ötelemiş olurlar.
Korkuyor, hem de panik derecesinde korkuyorlar çünkü er geç iskambil kâğıtlarından yapılmış o "akıl tapınaklarının" yıkılacağını biliyorlar. Manevi boyutu olmayan maddiyatçıların kendilerini avuttukları ve övündükleri, taparcasına yücelttikleri değer, kazanılmış bilgi birikimidir.
Sayfa 155 - Ketebe YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Hepimizin çok büyük bir potansiyelleri ve doğuştan yetenekleri var ama bizi geri çeken şey kendimizden çok kuşku duymamızdır. Bizi geri çeken şey teknik bilgi eksikliğinden ziyade, kendine güven eksikliğidir. Kişisel dehaya en çok değer kaybettiren etkenler aşırı korku ve kendinden şüphedir. İletişim kurma, pazarlık etme, reddedilme korkusunu yenmede ne kadar ustaysanız yaşam o kadar kolaylaşır.
Buna göre, seçkin, zengin bir bireyselliğe sahip olmak ve özellikle zihinselliği yüksek olmak, hiç kuşkusuz ki dünyadaki en büyük yazgıdır; bu yazgı en parlak yazgılardan çok değişik olsa bile, durum aynıdır. Bu yüzden, İsveç'in henüz on dokuz yaşındaki kraliçesi Christine'in, hakkında sadece bir makale ve sözlü anlatımlar aracılığıyla bilgi sahibi olduğu, o sıralar, yirmi yıldan beri büyük bir yalnızlık içinde Hollanda'da yaşayan Descartes hakkında söylediği söz çok bilgeceydi: "Bay Descartes, tüm insanların içinde en mutlusu, ve içinde bulunduğu durum bence kıskanmaya değer görünüyor.
Yaptığımız şeylerin haddi zatında güzel ve doğru olması yetmez, onları yapış biçimimiz ve üslubumuz da çok mühimdir. Bu hem şeytanın bize müdahale etmemesi hem de kullara ulaştıracağımız mesajın selameti için hiç ihmal edilmemesi gereken bir kuraldır. O halde bir Müslüman “Ben doğruyu söylerim/yaparım. İnsanlar isterse kabul etmesin. Ben kulların tepkisi ile ilgilenmem, Allah’a vereceğim hesaba bakarım. Kafam rahat. “ deme hakkına sahip değildir. Üslubumuz, iletişim biçimimiz, sectigimiz kelimeler, zamanlama, muhatabımızın algı ve bilgi düzeyi, mesajı iletirken gözettiğimiz önem sıralaması, içinde yaşadığımız toplumun kabulleri ve değer yargıları gibi çok sayıda kıstası sözlerimize ve eylemlerimize tatbik etmek durumundayız. Aksi halde sözlerimizle ve davranışlarımızla vermek istediğimiz mesajın me olması tehlikesi çok büyüktür. Bugün ne yazık ki ilim sahibi birçok insanın yaşadığı ama genellikle farkına varmadığı temel problem tam olarak budur.
Sayfa 110
RAB'DEN KORKUYOR MUYUZ?
Bu bölümün başlığı muhtemelen pek çok Hristiyan'ın üzerinde çok az düşündüğü önemli bir konuyu ortaya koyuyor. Üzerinde ne kadar da az düşünülse, bu (zarar görme pahasına göz ardı ettiğimiz) oldukça önemli bir konudur. Kutsal Kitap'ın Rab korkusu hakkında söyleyeceği çok şey vardır, ancak Hristiyanların büyük bir çoğunluğu bu kavramı
Sayfa 99 - GDKKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.