Erich Fromm da dine karşı duyulan evrensel gereksinimden etkilenir (Froınm, 1950, 1966). Bu gereksinimi, özgürlükten kaçış kuramı çerçevesinde açıklamaya çalışır. İnsanlar, kendi bireyselliklerinin bilincine varmanın getirdiği güçsüzlük ve yalnızlık duygularından kaçmak için, kilisenin güçlü otoritesine başvururlar. Fromm, "İnsanlar dine bir inanç eylemi olarak değil, katlanılmaz şüphelerinden kaçmak için sığınıyor" der. "Bu kararlarını sadakat duygusuyla değil, güven gereksinimiyle veriyorlar" (1950, s.4). Her birimizin bir birey olması, kendimizden ve yaşamın anlamını bulmaktan sorumlu olmamız, pek çok insana korkutucu gelir. Din, bu korkulardan bir kaçış yolu sağlar. Bu yüzden bazı insanların kendilerini siyasal ve toplumsal güçlerle özdeşleştirmelerine neden olan kaygılar ve güvensizlikler, bazı insanların kendilerini dine vermelerine neden olur. Otoriter bir lidere boyun eğmek pek çok insana güç ve güven duygusu verirken, kişinin kendisini Tanrı'ya teslim etmesi de benzer bir korunma duygusu yaratır.
"lnsanoğlunun sahip olduğu bütün dinler, kitlesel yanılsama olarak tanımlanmalıdır. Elbette ki bir yanılsamayı paylaşan hiç kimse onu yanılsama olarak görmez. "
Davranışlarımızın özgürce seçilen bir şey değil, maruz kaldığımız çevresel dürtülerin doğrudan bir sonucu olduğunu belirtmiş ve özgürlüğün bir masal olduğunu söylemiştir.
Aşık olmakla hipnozda olmak birbirine oldukça benzer. İkisinde de boyu eğme ve söylenene uyma söz konusudur. Ayrıca sevilenin eleştirilmemesi gibi hipnozcu da eleştirilmez.
SIGMUND FREUD
Masum rüyalar... Kuzu postuna bürünmüş birer kurttur. Bunları çözümlemeye kalkıştığımızda göründüklerinin tam tersi gibi oldukları ortaya çıkar.
SIGMUND FREUD
Alt-benlikle olan ilişkisinde, benliğin rolü at sırtındaki bir adam gibidir. Atın daha üstün gücünü sürekli denetlemek ama bir yandan da gitmek istediği yöne doğru atı sürmek zorundadır.
SIGMUND FREUD
Bize insan davranışlarından daha tanıdık ve daha önemli gelen bir şey yoktur. Buna karşı, insan davranışının en iyi anladığımız şeylerden biri olduğunu söyleyemeyiz.
B. F. SKINNER