Akif Türk ve İslam aleminde eşi pek nadir bulunan bir şahsiyetti. O koca alemi kendi dar ölçülerine sığdırmak isteyen muarızlarına acırım. ≪Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez.≫ Akif şair değil miydi? Bunu ilkin kendisinden öğrenelim; o, birinci cilt Safahatının başlangıcında şöyle demişti: Bana sor sevgili kari, sana ben söyleyeyim. Ne hüviyette şu karşısında duran eş’arım: Bir yığın söz ki samimiyeti ancak hüneri; Ne tasannu’ bilirim, çünkü, ne sanatkarım. Şi’r için ≪göz yaşı≫ derler, onu bilmem, yalnız, Aczimin giryesidir bence bütün asarım! Ağlarım, ağlatamam, hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım! Oku, şayet sana bir hisli yürek lazımsa; Oku, zira onu yazdım iki söz yazdımsa.
Bu şiir çok güzel amaa :)
Hüznün tüyleri dökülür, lirik bakar kedilerin camdan gözleri Çocukluğumun kelimeleriyle şımartsam da gurbet gibi bakarlar Kedilerde gördüğüm keder üşümüş sokaklar ve akşam kokuyor Peşime takılır tenha bir şiirden atılmış masum yazlar ikindisi Güz yüzlü bir kediniz olsun boşluğunuza tutunan, kalbinize taşınan Odalar birbirinin rüyasına karışsın,
Sayfa 39 - Kırmızı Kedi Yayınları {Üzgün Kediler Gazeli}Kitabı okudu
Reklam
Enerjimin yitip bittiğini görüyor musun? Duygularımın nasıl yok olduğunu ama kalbimin hala deli gibi çarptığını? Tek bir an bile mutlu değilim. Her şey boşa. Hiçbir şey bana iyi gelmiyor. Karar veriyorum ve geri çekiliyorum.
Sayfa 85
Enerjimin yitip bittiğini görmüyor musun? Duygularımın nasıl yok olduğunu ama kalbimin hâlâ deli gibi çırpındığını? Tek bir an bile mutlu değilim. Her şey boşa. Hiçbir şey bana iyi gelmiyor. Geceleri ertesi gün gündoğumunu izlemeye karar veriyorum ama yataktan çıkamıyorum. Gün içinde gün ışığında gezinmeyi kafama koyup evden çıkmıyorum . Neden uyanıp neden uyuduğumu bile bilmiyorum.
Sayfa 85 - Indigo yayıneviKitabı okudu
Kalbimin dili olsaydı, En çok senin için atmaktan zevk aldığını söylerdi.
Gerçekten, geleneksel düşünce ve irfanımızda dilin söze delil olduğu anlayışı vardı. Başka bir ifade ile, lisan kalpteki kelama ancak delil olabilirdi. Keza, kelamın da varlığa açılan bir boyutu sözkonusu idi. Çevremizde gördüğümüz ağaçlar, çayırlar, taşlar birer kelime telakki edilirdi; her şey eninde sonunda bir işaret ve bir dildi. İşte bu yüzden dilimizle kalbimiz arasında, dolayısıyla algı ve anlayışımızla bütün varlık arasında dil üzerinden gelişen, âdeta göbek bağıyla bağlanmış bir ilişki sözkonusuydu. Yunus Emre, Fuzülî, Şeyh Gâlib gibi ulu şairlerimizin ve genel olarak halk şiirimizin dilinin derin gramerini, bir ucuyla varlığa işaret eden bu kelam anlayışı oluştururdu. Yaşadığımız realitenin baskısına ilave olarak yeni dil ve dünya görüşü programlarıyla bu dil, gönül ve dünya/kâinat ilişkisi çok derin bir yara aldı. Dilimizle dünya görüşümüz arasında ortaya çıkan kırılmadan semantik sorunlar doğdu. Şimdi dilimizin, Türkçenin yaşadığı en büyük sıkıntı içinde yaşadığımız realitenin baskısından kurtularak kelimelerin eski ses ve gücü ile nasıl ve hangi düzeyde buluşacağı meselesidir. Tarihsel birikimimizi, kültürel mirasımızı anlama, algılama ve anlamlandırmanın, onu yeniden yorumlamanin yolu böyle bir buluşmadan geçer çünkü. '
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 871 ile 880 arasındakiler gösteriliyor.