Osmanlı ülkesinde şer'i prensipler, örf ve âdet kâideleri ve önceki padişahların koyduğu kanunlar câri idi. Nitekim Sultan Fâtih''in teşkilât kanunnâmesinde “Bu kanun, atam dedem kanunudur ve benim dahi kanunumdur Evlâd-ı kirâmım neslen ba'de neslin (nesilden nesile) bununla âmil olalar!” diye yazılıdır.
Sayfa 242Kitabı okudu
PADİŞAHIN GELİRİ
Padişahın tahtta kaldığı müddetçe bir takım mâli hakları vardı. Padişahın Divan-ı Hümâyun kararıyla devlet hazinesinden aldığı aylık meblâğa tahsisât-ı seniyye denirdi. Hâs denilen arâzi parçalarından bazılarının vârıdâtı, padişaha tahsis edilmişti. Ayrıca saray bahçeleri (has bahçe) ve baltalıkları ile bazı madenlerden gelen gelirler padişaha aitti. Âile ferdlerinden başka, kölesi olup da vefat eden devlet adamlarının mal varlıkları, şer'i vârıs sıfatıyla padişaha intikal ederdi. Bütün bunlar hazine-i hâssa denilen padişahın hususi hazinesini teşkil ederdi. Ayrıca devlet vâridâtından teşekkül eden bir de hazine-i âmire vardı. Padişahın bu kadar geliri mukabilinde masrafı da çoktu. Padişahın ve âile efrâdının tahsisâtı, saraylıların maaşları, sarayların, bahçelerin masrafları ve yaptırmış oldu$u hayır eserlerinin ihtiyaçları hep hazine-i hâssadan karşılanırdı. Hazine-i âmire denilen devlet hazinesinde ihtiyaç oldukça, hazine-i hâssadan veya vakıflar hazinesinden (devlet vakıflarının gelir fazlasından) buraya borç verilmiş, fakat bu borçlar hiçbir zaman geri dönmemiştir. Bu devirde yüksek devlet memurlarıun da gelir ve masrafları inanılmaz boyutta idi. XVI. asır sonlarından itibaren padişahın tahsisâtı giderek azaldı. Zamanla yalnızca mâliyeden maaş alan bir memur vaziyetine geldi. Böylece zaten servet sahibi olmayan hânedan, iyice fakir düştü. Hazine-i hâssanın bir kısmı da Sultan Il. Abdülhamid tahttan indirildikten sonra devletleştirildi.
Sayfa 241Kitabı okudu
Reklam
Padişah bir dâvânın tarafı ise, bu dâvâya kendisi bakamaz; kâdı önünde mürâfaaya çıkardı. Bunun tarihte az da olsa örneğine rastlanmaktadır. Meselâ Sultan IV. Mehmed ile Üsküdarlı Mehmed Ağa arasında, Salacak'ta vakıf malı bir köşkün mülkiyeti hususundaki ihtilaf sebebiyle açılan bir dâvâda, Rumeli kazaskeri Çatalcalı Ali Efendi kâdı sıfatıyla mürâfaa yapmış; Mehmed Ağa'yı haklı, padişahı haksız bulmuştur.
Sayfa 240 - Topkapı Sarayı Müzesi, Sinanpaşa Arşivi, No. 104'de kayıtlı. (Ş. Güllüoğlu, Çatakah Ali Efendi, Türk Dünyası Dergisi, Y. 10, S. 40, 1976, s. 33-37; Özbilgen, 63.)Kitabı okudu
Kazâ (Yargı) Fonksiyonu Klasik devirde, kazâ, (Yargı) icrânın bir şubesidir. Padişah, kazânın başı olup, monarşilerdeki geleneğe uygun olarak başhâkim mevkiinde idi. Ancak diğer İslâm devletlerinde de olduğu gibi, bu salâhiyetini nâibler (kâdılar) tayin ederek kul lanmıştır. Kâdılar, padişahın vekili sıfatıyla dâvâ görür ve hüküm verirlerdi. Merkezden tayin edilir, kimse kendilerine müdahalede bulunamazdı. Kâdıların hukuka aykırı karar vermeleri durumunda, bu kararlara karşı merkeze itirazda bulunulabilirdi.
Sayfa 240Kitabı okudu
Padişahlar, her Cuma, Cuma namazını kılmak üzere merasimle herhangi bir câmiye gider; buna selâmlık alayı denirdi. Selâmlık alayı, bir gelenek olmakla beraber, padişahın meşruluğunu, vazifesinin başında olduğunu, ayrıca halifelik sıfatını göstermesi bakımından en mühim bir merâsim, bir bakıma siyasi bir gösteri idi. Ayrıca selâmlık alayı halkın padişahı bizzat gördüğü ve her çeşit talep, şikâyet ve itirazlarını yazılı olarak bildirebildiği bir fırsat idi.
Sayfa 238Kitabı okudu
ŞEHZADE KATLİ - 4
600 yıllık Osmanlı tarihi boyunca beşi XIV., sekizi XV., kırkikisi XVI, beşi XVII. ve biri de XVIII. asırda olmak üzere 60 şehzâde katledilmiştir. Bunlardan 16'si isyan, 7'si isyan hazırlığı sebebiyledir. Çoğu da Fâtih Kanunnâmesi'ni takib eden 150 yıl içinde tatbik edilmiştir. Kardeş katli tatbikatı, şu neticeleri dogurmuştur: 1. Avrupa'yı asırlarca kasıp kavuran verâset harbleri, Osmanlı Devleti'nde yaşanmamıştır. 2. İlk devrede taht babadan oğula geçtiği ve böylece padişahların ortalama tahtta kalma müddetleri daha uzun olduğu için, siyasi istikrar bakımından bir üstünlük vardı. Sonraları hânedanın en yaşlısı tahta çıktığı için, padişahların saltanat müddetleri de kısa sürmüş; saltanat namzetlerinden beklenen dinamizme de fazla rastlanamaz olmuştur. 3, Önceleri şehzâdeler sancakbeyliği yaparak siyasi ve idari bakımdan yeişmekteydi. Sarayda yaşamaya başladıktan sonra, kazandıkları tecrübe daha sınırlı olmuştur. 4. Başlangıçta saray dışında yegâne alternatif otorite, sancaklardaki şehzâdelerdi. Bunların artık sarayda yaşamaya başlamaları, asker, vezirler, ulemâ gibi hânedan dışı güçlere, âyân, esnaf, hatta ayak takımı gibi olur olmaz kimselere otorite kurma ve siyasi klik teşkil etme imkânı sağlamıştır. 5. Şehzâde katli sebebiyle, Avrupa hânedânlarının aksine, hânedanın yan dallarından yürüyen bir aristokrasi teşekkül edememiştir.
Sayfa 236Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 771 ile 780 arasındakiler gösteriliyor.