Korkunç bir lanet, Toutankhamon'un mumyasını seyredenlerin peşini bırakmadı. Keşfinden az zaman sonra, Lord Carnarvon can çekişmeye başladı ve korkunç vizyonlar içinde, Toutankhamon’un İsmini haykıra haykıra öldü. Albay Aubrey Herbert, kralın mumyasını görür görmez, hemen hemen o anda toprağa verildi; sonra, Lord’a hastalığı süresince bakan hemşire, mezarda onu takip etti. Bütün Teb ovasında ağızdan ağıza «firavunun lâneti >> `nden söz edilmeye başlandı.
İki tarafın da uğradığı ağır kayıplar, onları, ölülerini gömmek için aralarında bir ateşkes anlaşması yapmaya zorladı. Anlaşmayı görüşmek için düşman mevziine giden Türk subayları arasında Mustafa Kemal de vardı. Anzaklar onların gözlerini bağladılar ve siperlerini geniş göstermek için var olmayan tel örgülerin üstünden atlatarak kıyıdaki bir mağaraya götürdüler. Burası, General Birdwood'un sığınaydı. Burada dokuz saatlik bir ateşkes anlaşmasına varıldı. Anlaşma yapılıncaya kadar Aubrey Herbert de Türk kesimindeki dostları yanında şerefli bir rehine olarak alıkonmuştu ve halinden pek şikâyetçi olduğu söylenemezdi. Haziranda Mustafa Kemal albaylığa yükseldi. Liman von Sanders onu biraz başına buyruk bulmakla birlikte, tümen komutanı olarak yeteneklerini beğeniyordu. Buna karşın Enver Paşa, hâlâ ondan kuşkulanıyor ve yanlışını çıkarmak için fırsat kolluyordu.
Sayfa 126Kitabı okudu
Reklam
Anzaklar Türkler'den o kadar habersizdi ki, Çanakkale'nin Türklerin vatanı olduğunu dahi bilmiyorlardı. Onlara göre buraları Türkler işgal etmişti. İngiliz ordusunda istihbarat subayı olarak görev yapan Aubrey Herbert, Çanakkale'de savaş sırasında yaşadıklarını anlattığı günlüğünde bu durumu açıklık getirmektedir: "Biri, 'Bu Türkler burası onlara aitmiş gibi etrafta yürüyorlar' dedi. Ben de 'Burası onların anavatanları' dedim. 'Hiç düşünmemiştim' cevabını verdi."
1912 senesinin Ekim ayında, askeri birlikleri tüm Anadolu'ya ve Balkanların güneyine dağılmış vaziyette olan Osmanlı Devleti'ne saldır­dılar. Askeri olarak bu bölgeye yoğunlaştırmakta zorlanan Osmanlılar mağlup oldu ve 1913 senesine girilirken bir kriz patlak verdi. Bulgarlar İstanbul'a yönelirken, Yunanlar Sela­nik'i almış, Sırplar ile Karadağlılar Arnavutluk'u işgal etmiş­ti. İstikrar kaybolunca büyük devletler hasarı denetim altına almak ve gelecekteki sınırları belirlemek için Londra'da elçi­ler düzeyinde bir konferans düzenlediler. Arnavutluk, fırsatçı Esad (Toptani) Paşa yönetimi altında fakir, minik ve dağlık bir coğrafyası olan ve denize çıkışı bulunmayan bir devlet hariç olmak üzere, oldukça kolay bir şekilde ortadan kalkabi­lirdi. Aubrey Herbert işte bu esnada devreye girdi. Avam Ka­marası bir Balkan Komitesi oluşturmuştu. Kıbrıs Sorunu'nu tüm yönleriyle bilen ya da 20 sene önce Bosna konusunda yaşananlara aşina olan herkes, Herbert'in karşı karşıya kaldı­ğı güçlükleri anlayacaktır.
Sayfa 199 - Ketebe Yayınları 1. BaskıKitabı okudu
Arnavutluk, yeni kurulan Balkan devletleri arasında en zayıf olanıydı ve Yunanlar ya da Sırplar onu kolaylıkla bünyesine katabilecek durumdaydı. Aubrey Herbert, konu yabancı dev­letlerin, özellikle de İngiltere'nin desteğini kazanmak oldu­ğunda çok daha iyi bir şekilde organize olabilen bu devletlere karşı mücadele verdi. Kendisine önerilen Arnavutluk tahtını, böyle bir vazifenin maddi gereklerini karşılayamayacağını söyleyerek geri çevirdi. Nitekim Arnavutların birçok erdemleri vardı ama vergi ödemeye istekli olmak bunlara dahil olmadığından yeni kralın ülkeyi yönetmek için kendi parasını kullanması gerekecekti. Aubrey Herbert'in geçmişine baktığımızda, böylesi bir kari­yeri teşvik edecek hiçbir bulguya rastlamayız. Tam bir İngi­liz olan Herbert, çok köklü ve varlıklı bir aileden geliyordu ve standart Eton ve Oxford eğitimini büyük bir üstünlük ile tamamlamıştı. Abisi Lord Caernarvon, bir Mısır piramidinin derinliklerinde saklı olan Tutankamon'un mezar odasının or­taya çıkarılmasını finanse etmişti ve etkin bir şekilde kullan­dığı muazzam bağlantıları olan biriydi. 25 yaşındayken İstan­bul 'daki İngiliz Sefareti'nin fahri ataşesi olmuş ve bu görevi sayesinde Osmanlı İmparatorluğu'nun dört bucağına seyahat edebilmişti. Ön plana çıkmasına sebep olan şey ise Türklerin tarafını tutmasıydı.
Sayfa 196 - Ketebe Yayınları 1. BaskıKitabı okudu
1915'te İngiliz ordusu Gelibolu'ya taarruz ettiğinde, bunun bir hata olduğunu ve Türklerin galip geleceğini yalnızca 2 kişi söyledi. Bunlardan biri, arabulucu yeteneği ile bilinen, Türkleri senelerdir tanıyan ve 1912'deki Balkan Savaşı sı­rasında Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nde gönüllü çalışmış olan Yarbay Charles Doughty-Wylie, diğeri ise İngiliz Parlamen­to üyesi Aubrey Herbert'di. Herbert'in Türkçesi (ve Arapça­sı) o kadar iyiydi ki, Gelibolu'da ölenlerin gömülmesi için ateşkesi ayarlamış ve Mayıs 1916'da Kût'ül-Amare'deki yenilginin ardından İngiliz birlikleri esir alındığında anlaş­ma şartlarını müzakere etmişti. Onun Osmanlı kumandanı Halil Paşa ile tanışıklığı savaş öncesine kadar uzanıyordu. Fakat Herbert'in tarihe yaptığı asıl katkı, Balkan Savaşı esnasında bağımsızlığını kazanan Arnavutluk'un kurucusu olması ve bunun için çok büyük bir cesaret ve hüsnüniyet ortaya koymasıdır.
Sayfa 196 - Ketebe Yayınları 1. BaskıKitabı okudu
Reklam
27 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.