Ateş'in Dursun' a gönderdiği yazının Dursun'ca kırpılmamış hali
Kitabının 263-268 nci sayfalarında Turan Dursun, benim yazdığım bir mektuptan söz ediyor. 2000 e Doğru Dergisinin, 11 Mart 1990 tarihli ve 11 sayılı nüshasında yayinladığı, Ayın yarılması ile ilgili
ayeti ele alarak "Kur'ân'da Bilim Dişı şeyler bulunduğu"nu iddiâ eden
yazısı üzerine, bir cevap hazırlayıp Dergiye gönderdim -kendine değil-
Çocuğun yüzüne bir kez bakmak Bahira için bu mucizeleri açık lamaya yetti. Yemek boyunca onu dikkatle incelediğinde yüz ve vücut özelliklerinin kendi kitabında anlatılanlara ne denli yakın olduğunu gözledi. Yemekten sonra rahip bu genç misafirinin yanına gitti ve ona yaşam şekli, uykulan ve genel konulardaki tavırlarıyla ilgi bazı şeyler sordu.
Yine inancıma göre, inşâallah Allah Teâlâ. zamanımızdaki Rum, Hristivan ve Türklerin pek çoğunu da rahmet-i ilâhiyye şümulüne alacaktır. Bunlardan maksadım uzak memleketlerde yâşayan ve kendilerine Islâm’ın daveti ulaşmayan Rum ve Türklerdir.Bunlar üç kısımdır:
a) Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ismini hiç duymamış olanlar.
b) Hz. Peygamber’in ismini, sıfatlarını ve gösterdiği mu’cizeleri duşmuş olanlar: bunlar İslâm memleketlerine komşu olan yerlerde veya muslumanlar arasında yaşayan kimselerdir, kâfir ve mülhiddirler.
c) Bu iki derece arasında bulunan gruptur. Hz. Peygamberdin ismini duymuşlarsa da vasıf ve hususiyetlerini duymamışlardır. Daha doğrusu bunlar Hz. Peygamber’i ta küçüklüklerinden beri: “İsmi Mu- hammed olan yalancı ve dalaverenin biri peygamberlik iddiasında bulunmuştur. şeklinde tanımışlardır. Kendilerine Resulûllah bu şekilde tanıtılmıştır. Tıpkı bizim çocuklarımızın “Adı el-Mükaffa (el-Mukana’) olan yalancının biri Allah’ın kendisini peygamber olarak gönderdiğini iddia etmiş ve yalancı olarak peygamberliği ile meydan okumuştur.” sözünü duymaları gibi. Kanaatime göre bunların durumu birinci grupta olanların durumu gibidir. Çünkü bunlar Hz. Peygamberin ismini, haiz bulunduğu .vasıfların zıtlarıyla birlikte duymuşlardır. Bu ise insan araştırmaya sevk etmez.
Gülümün parmaklarından akarken herkesin hayret ile parmağını dişlediği o su için bir su kasidesi söylemek geldi içimden ... Fuzuli bilinse de!..
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan
su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda
vermez.)
Envâru'l-Âşıkîn beş bâba ayrılır. Her båbın fasılları vardır. Fasıllar da meb'as adı verilen bölümlerden oluşur.
Birinci bâb, mevcudatın tertip ve nizamı hakkındadır. Bu bölümde, varlıkların tertibindeki esrar, arşta ve semada bulunanlar, gök ehlinin halleri anlatılır. İlk bâb, diğer bâblara nazaran kısadır.
İkinci bâb, bir nevi kısâs-ı