Mistik, karakterinin özelliklerine uygun bir mesleği ko­ laylıkla bulamaz. Belki bir Mistik olarak kimlik oluştura­ bilir Anne ya da Dost karakterinin desteği olmadan doyum bulamaz. Çünkü Anne ve Dost karakteri onun insanlarla bağlantı kurmasına, sağlıklı egosunu ve özgüvenini güç­lendirmesine yardım eder.
Özellikle hayatın ikinci yarısında bize zıt karakterlerin değerlerini ve önceliklerini anlamak, farklılıkları kabul et­memiz açısından olgunlaştırıcıdır. Sadece kendi doğrularını mutlak doğru sanan, kendisine benzemeyen değer ve önce­liklere sahip insanları yargılayan insan ruhsal açıdan fakir­dir ve dar görüşlüdür. İnsanı insan yapan etik değerlere sahip olmasıdır. Ahla­ ki değerler toplumdan topluma, çağdan çağa, kültürden kültüre değişir ama etik değerler her çağda, her toplumda, her kültürde aynıdır. Etik değerlerle sürdürülen bir yaşam onurludur. Kişi hangi karakterde olursa olsun.
Reklam
Dört yin karakteri (Dost, Mistik, Ebedi Çocuk ve Filo­ zof) hayatı gittikçe genişleyen yatay konumdaki çember gibi algılar. Eşitlikçi ve liberal yaklaşımları ile bilgiye ve birebir ilişkilere önem verir. İlerlemek daireyi büyütmektir, yukarı tırmanmak değil. Geri insan ile gelişkin insan ara­sındaki fark çemberin yarıçapıdır. Rekabet ve başarı yarışı onları motive etmez. Toplumsal yapının ve sistemin bu kavramlara önem verdiğini bilir ama yine de onlar için çok fazla önemi yoktur. Yin karakterleri, yaşama kendilerinden farklı bakan ka­ rakter yapılarının olduğunun farkındadır. Sevdiği işi yaparak mutlu olmak, hobilerine zaman ayırmak ile mücadele ve başkalarıyla yarış sonucu kazanı­lan maddi başarı, konum ve güç sahibi olmak arasında ya­pılacak seçimde tercihi genellikle birinci seçim olur. Çocuklara kendi bireyselliklerini bulmaları için özgür­ lük tanınmalıdır. Evlilik partneri seçimi, birlikte olmaktan zevk almak, seks, karşılıklı destek, sevgi ve iletişim, eğlence arkadaş­lığı ve ideali paylaşmak gibi kriterlere göre yapılır. Bunla­rın yanında para, konum gibi şeyler de olursa ne ala. Ama şart değildir. Ayrıca toplumsal baskıya direnebildiği ölçü­de evlilik kontratı da şart değildir. Gerçek evlilik, gönül birliğine dayanır. Bu birlik bitti mi evliliğin sürmesi de gerekmez.
Her şekilde, ister beyaz, ister siyah gölge olsun, gölgem bana kendime bakmamı söylüyor. O kişide gördüğüm özel­liğin onda olup olmamasına bakmaksızın dikkat etmem ge­reken iki nokta var: 1) Olumsuz tepkim bende olan ve düzeltmem gereken bir eksiklik olabilir. 2) Olumsuz tepkim, bende henüz olmayan ama gelişti­ rirsem beni zenginleştirecek olan olumlu özelliğimin ne ol­duğunun farkındalığını bana kazandırabilir.
Gölge, "bilinçli ego"nun, karanlıkta olan yüzüdür. Bir insanın bilinçli egosunun cinsiyeti vardır. Erkek ve dişi. Ben bir erkeksem, projeksiyon yaptığım kişi, kadın da olsa erkek de olsa benim bir erkek olarak karanlık ve geliş­memiş özelliklerimi bana yansıtır. Ben bir kadınsam, projeksiyon yaptığım kişi, kadın da olsa erkek de olsa benim bir kadın olarak karanlık ve geliş­memiş özelliklerimi bana yansıtır. Gölgemle yüzleştiğimde bu hiç hoşuma gitmez. Bende güvensizlik duygusu yaratır ve kendimi saldırıya uğramış hissederim. Çünkü gölgem, bana dünyaya sunduğum kişi­liğimin karanlık yüzünü fark ettirir.
Kimi erkek, göremediği şefkat ve ilginin acısının bede­ lini kadınlara kötü ve baskıcı davranarak ödetmeye çalışır. Aslında bedel ödetmeyi istediği kişi annesidir. Hayatındaki kadınları "cezalandırırken" o, annesini cezalandırıyordur. Kimi erkek, çocukluğunda yeterince alamadığı ilgi ve şefkati bulabilmek için ideal anne arayışına girer. Bu erke­ğe idealindeki kadını tanımlaması söylendiğinde tüm ka­rakterlerin bileşimi olan bir kadını hayal eder. Ama öyle bir kadın yoktur. Ve arayış sürer.
Reklam
13 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.