Uyünül-Ahbar isimli kitapta anlatıldığına göre Şakik-i Belhi şöyle der:
"İnsanlar şu üç sözü söylerler fakat yaptıkları sözleriyle çelişir:
Birincisi, "Biz Allah'ın kulu ve kölesiyiz" derler, fakat özgürlükte sınır tanımazlar. Bu sözlerine ters bir durumdur.
İkincisi, "Allah bizim rızkımıza kefildir" derler, fakat dünyalık şeyler elde etmedikçe kalpleri tatmin olmaz. Bu da söylediklerine terstir.
Üçüncüsü, "Ölümden kurtuluş yok" derler fakat hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışırlar. Bu da sözlerine ters düşmektedir.
Haberde bildirildiğine göre Ulu Allah (c.c) Hz. Musa'ya (a.s); "Ey Musa, sırf benim için işlediğin bir amel var mı?" diye sorar. Hz. Musa da cevap olarak; "Allah'ım! Senin için namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim, secde ettim. Sana hamd ettim, kitabını okudum, senin adını andım" der.
Ulu Allah (c.c) buyurur ki; "Ya Musa! Namaz senin kılavuzundur, oruç sana kalkandır, verdiğin sadaka üzerine gölge olacaktır, secdedeki tespih senin için cennette ağaç olacaktır. Kitabımı okuman sana köşk ve huri sağlayacaktır, benim adımı anman da senin ışığın olacaktır.
Sırf benim için hangi ameli işledin?"
Bunun üzerine Hz. Musa; "Ya Rabbi! Sırf senin için olacak bir amel bana bildir ki, onu işleyeyim" der.
Ulu Allah (c.c) Hz. Musa'ya; "Ey Musa! Benim için bir dost edindin mi, yine benim adıma hiç kimseyi düşman bildin mi?" diye buyurur.
Bunun üzerine Hz. Musa anlar ki, Allah katında en sevimli amel, O'nun için sevmek ve O'nun namına düşmanlarından nefret etmektir.
Dikkatlice okunur ve üzerinde tefekkür edilirse, Kur’ân-ı Kerîm’in baştan itibaren ikazlarla ve korkutucu haberlerle dolu olduğu görülür. Kur’ân-ı Kerîm’e iman eden bir kişi bu ayetler üzerinde düşündüğü zaman mutlaka hüznü artar, korkusu büyür.
Bir bakarsın ki insanlar Kur’ân-ı Kerîm’i, Arapların şiirleri okudukları gibi akıcı ve güzel bir şekilde okurlar; harflerini mahreçlerinden çıkarır, üstün, ötre ve esre okunması gereken yerlere dikkat eder. Bu hususta birbirleriyle yarışırlar. Ancak onun manasına ve içindekilerle amel etmeye hiç iltifat etmezler. Acaba cihanda bundan daha büyük bir aldanış var mıdır?
Buna yakın bir aldanma da şudur: Bir takım insanlar hem ibadet eder hem de günah işlerler. Ancak; günahları sevaplarından daha çok olduğu halde affedileceklerini beklerler. Günah kefeleri daha dolu ve baskın olduğu halde mizanda sevap kefelerinin ağır basacağını zannederler. İşte bu, cehaletin zirve noktasıdır!