Kanuni Sultan Suleyman Edirne'yi o kadar çok sevecektir ki, padişahlık yıllarında da vaktinin önemli bir kısmını Edirne'de geçirecektir.
Şehzade Süleyman'ın Manisa Sancağı'ndaki günleri, onunla sürpriz bir ismi de karşılaştıracaktır. Çocukluk döneminin oyun arkadaşı, gençlik yıllarının heyecanlarını paylaştığı sırdaşı, hayatının önemli bir döneminde kendisine sadrazamlık yapacak olan İbrahim Paşa.
Reklam
Şehzade Süleyman'ın Kefe'deki uğraşları hakkında fazla bir bilgimiz yok. Burada Tatarcayı öğrendiğini biliyoruz.
Enderun eğitimi sonrasında Trabzon'a dönen ve artık 14 yaşına gelen Şehzade Süleyman'ın sancağa çıkma zamanı gelmiştir (1509)
Birgün Topkapı Sarayı'nın arka bahçesinde bazı meyve ağaçlarını karıncaların sardığını görecektir. İlaçlarsın, kireçlersin geçer. Ama Sultan bir karar veremez. Acaba caiz olur mu? diyerek Ebussuud Efendi'ye sorma kararı alır. Ancak Ebussuud Efendi'yi makamında bulamaz. Sorusunu bir kağıda yazıp odasına bırakır. Bir süre sonra Ebussuud Efendi gelecek, kâğıt parçasını görecek ve okuyacaktır. Belli ki Sultan'a ait bir soru. Sorunun cevabını altına hem de şiirin nazmına uygun olarak not edecektir. Bir süre sonra Sultan Süleyman yine gelir. Hocası yine yoktur ama sorusunun altına bir cevap iliştirilmiştir. Kanuni şöyle sormuştur: Meyve ağaçlarını sarınca karınca Günah var mı karıncayı kırınca Ebussuud el-cevap: Yarın Hakk'ın divanına varınca Süleyman'dan hakkın alır karınca Sultan Süleyman ağaçları ilaçlatmaktan vazgeçecektir. Normalde dinen haşerenin katli caizdir. Demek ki şeyhülislamlar padişahların fetva üzere değil, takva üzere yaşamalarını istemektedirler.
Sultan Süleyman'ın süt kardeşi Yahya Efendi'den bahis açmışken, onun İstanbul Boğazı'nın manevi sahiplerinden biri olduğunu da ifade edelim. Zamanında balıkçılar balığa çıkacakları zaman tekneleriyle tekkenin hemen dibindeki bu sahile yaklaşırlarmış. Yahya Efendi de tekkenin ucuna çıkar ve buradan onlara dua edermiş, "Ürününüz bereketli, kazancınız bol olsun." diye. Bütün balıkçılar hep bir ağızdan. "Amin" derlermiş. Sonra da Yahya Efendi onları, "Eyyam ola, eyyam ola!" yani, "Uğurlar ola!" diye savarmış. Yahya Efendi'nin vefatı sonrasında aynı adet devam etmiş. Balıkçılar yine buraya gelip bu kez onun ruhuna fatihalar gönderir ve ardından kendileri, "Eyyam ola!" diyerek buradan ayrılırlarmış. Rivayete göre, işte bu "Eyyam ola" sözü döne dolaşa bugünün "Heyyamola!" sözüne dönüşür. Ama bu arada kelimenin kökeni Rumcadır.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.