Kupanın Kırık Kalbi
Galatasaray 2000 yılında UEFA Kupası'nı kazanmıştı. Kurallara göre kupa, şampiyon takımın müzesinde bir yıl kalır, bir yıl sonra da UEFA Kupası finalinda maçın oynanacağı kente gelir ve yeni sahibine verilirdi. Kupa her yıl böyle dolaşır giderdi. Galatasaray'ın kupayı kazanmasının üzerinden henüz bir kaç ay geçmişti. Fatih Terim takımdan
nokta yayınları
İyi bir kitap
Mehmet Akif Ersoy İstiklal marşı yazarımız Mehmet Akif Ersoy… “Kahraman Ordumuza” başlığı ile kurtuluş savaşından çıkmış bir millete bu adla şiirini hediye etmişti. Şiirini safahat adlı kitabına koymamıştı. Bunun nedeni kendine sorulduğunda: “Bu benim değil, milletimin malıdır.” Diyordu. Bu marşı yazan şair, sadece yazmamakla kalmayıp bunu bir
Reklam
Sultan Abdülhamid'e ithafen
"Koca Sultan, bu işleri bir gün senin öz Türk milletin de yapacak ve sen onların elinden yakanı kurtaramayacaksın. Eğer aklın eriyorsa fikirleri boğma, onlara yol ver ve hürmet et. Muhitini saran cahil ve riyakâr, murdar ahlaklı insanları dağıt da Avrupa hükümdarları gibi milletini saadete götür. Sen de milletinin sevgisi arasında mesut yaşa. Fakat ne yazık ki daha ismini bile zor yazabilecek derecede irfanın var."
Sayfa 172 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Halil B. Ahmed (nahv âlimi): "İnsanlar dört kısımdır." diyor. 1- Anlar, ve anladığını bilir (yâni bildiği ile amel eder) ; bu âlimdir, buna uyun. 2- Anlar, fakat anladığını bilmez. Bu gâfildir, bunu ikâz edin. 3- Bilmez fakat bilmez olduğunu bilir (buna cehl-i basit derler) ; bu yol arıyor, buna doğru yolu gösterin. 4- Anlamaz, fakat anlamaz olduğunu bilmez ( bilirim zanneder, buna cehl-i mürekkeb derler, tedavi kabul etmediği için) ; onu terk edin. " İlim, ameli davet eder, eğer amel geldiyse ne güzel, gelmezse ilim de göç eder. "
Hepsi de ilkokul müsamerelerindeki yapmacık rollerden fırlamış gibiydi. Kendini yaşayan her canlıdan farklı bir yere koyması ve buna bir sürü gerekçe bulması koca bir yalan gibi geliyordu. Söylediği hiçbir şeyi gerçekten düşünmüyor olduğunu biliyordum. Tabiî ortada yaptıkları vardı. Yaşadığı hayat. Terk ettiği onca şey ve varmak istediği zihinsel ölüm. Ama benim de bunlara dair bir fikrim vardı. Kayra, aslında son derece normal bir insan olabilirdi. Eğer güzel olsaydı. Sadece yakışıklılık da değil, normal bir hayat yaşamak için gerekli olan yeteneklere de sahip değildi. Tembeldi. Şimdiye kadar hiç çalışmamış ve çalışmanın insanlıkdışı olduğunu savunmuştu. Ama gerçekte yapabileceği bir iş olmadığı için çalışmamıştı. Sadece düşünen ve zarar veren bir yaratık haline gelmesi, gerçekte her insanda olan doğal yeteneklere sahip olmamasından kaynaklanıyordu. Dürüstlük, çalışabilmek, söylenenleri dinlemek, biraz olsun hissedebilmek gibi yeteneklerden bahsediyorum. Onda bunların hiçbiri olmadığı gibi, ayrıca denediği zaman da başarısız olacağını bildiği için, şu an gittiği yolu tercih etmişti. Yolsuzluğu. Yaptığı her hareketin insanlığın arayıp da bulamadığı doğrulukta, mükemmelden öte ilahî özellikte olduğunu düşündüğünden, beni sıkıyordu.
Son halk bükücü
Sultan Vahidettin, ağabeyi II. Abdülhamid'in kötü bir kopyasıdır. (...) Osmanlı hanedanının şerefli olduğu kadar bayağı hadiselerle yüklü hayatının son çağında, normal insan yetiştiği pek az görülmüştür. Saltanat makamına nice tehlikelerden gelerek ulaşmak, ondan sonra da elde edilen bütün dünya nimetlerine rağmen iğneli bir taht üzerinde
Reklam
664 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.