Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Şerif Mardin bir makalesinde Necip Fazıl''ı anlatacak en önemli anahtar kelimenin "öfke" olduğunu yazıyor. Cumhuriyet aydınının, günlük hayatın kıvrımları arasında gizli gibi duran dini unsurları görmek istemediği, yok saydığı için topluma yabancılaştığını, toplumu anlayamadığını, onun için de tepeden bakmayı tercih ettiğini vurgular. Necip Fazıl gibi, batı şiir kuramını en iyi anlamış nadir Türk şairlerinden biri olarak böylesi modern bir kişiliğin resmi söyleme tepkisini Türk toplumunun günlük hayatını belirleyen unsurların yok sayılmasına, yok edilmesine bağlar. Ve onu ayakta tutan şeyin de bu ayrıntılar olduğunu söyler. Toplumumuzun dinamiklerini kültürel boyuta indirgeyen sosyolojik bir yaklaşım olsa da Şerif Mardin''in tesbiti bu zamana kadar sosyal bilimcilerin görmezden geldiği esasın altını çizmesi bakımından önemli sayılmalıdır.
Şerif Mardin, son yıllarda Türk toplumunu anlayabilmek için Necip Fazıl üstüne çalışmalar yapıyor ve bu konuda da İngilizce makaleler yayınlamaya başladı bile. Sosyal bilimler açısından "fikir öfkesi"nin ne anlama geleceği bilim adamlarınca tartışılabilir olsa da Necip Fazıl''ı anlamada anahtar kelime olduğuna katılıyorum. Aynı türden bir fikir öfkesini Kemal Tahir''de de görmek mümkündür.
Reklam
Modern dünyada, endüstrileşme hareketi ve nüfus kesafetinin artışı ananevi cemiyet çerçevelerinin erimiş olması, karşımıza yeni bir adamı, kütle adamını çıkarmıştır. Bu yeni tip, eskiden daha az seyyal cemiyetlerde, aile, kabile, cemaat gibi birliklerin şahıs için temin etmiş oldukları güvenlik ve bağlanma imkanlarından mahrumdur. Kütle adamı, evvelce kendisine bir güven hissi veren sosyal çerçevenin yerini tutacak bir teşekkül aradığı zaman kendisini bir fert olarak değil fakat kütlenin bir unsuru olarak kabul eden, sendika veya siyasi parti gibi teşekküllerle karşılaşmaktadır. Şahsiyetini böylece kaybeden ferdin deruni huzursuzluğu ve daima bir atom olarak hareket etmek mecburiyetinde olduğu keşfi, onu, eski sosyal çerçevenin verdiği güvenlik hissini başka bir yerde aramaya sevketmektedir.
İşte, kütlelerin ahlaki ve kültürel seviyesi düşük ve istekleri hudutsuz olduğu için, kütleye müracaat fikri, ahlaki göreneklere göre hareket eden bir zümre tarafından kurulan temsili sistemi altüst etmiştir.
Modern Türkiye’de bir üniversite diploması kendi başına bir iş garantisi olmayabilir. Bununla birlikte, böyle bir diploma kişilerin cazip mevkilere sahip oldukları dünyanın anahtarıdır. Bu diploma; ilgi duydukları için veya küçük imalatçı ve tacirlerin dünyasıyla bağlantıları bulunmadığı için belli bir hayat stratejisini tercih etmiş olanlar için, hayatta ilerlemenin asgari şartıdır.
Batı’nın gösterdiği yeni gücü, daha çok harpte mağlubiyetlerle anlayan Osmanlılar Batı’nın üstünlüğünü aramaya koyulurlar. Bunu da uzun zaman Batılıların bir nevi “tılsım” a sahip olmalarına bağlarlar. Bu “tılsım” Batı medeniyetinin “üst yapısı” ve Frenkçe yaşamdır. Böylece “sebep” yerine “netice” üzerinde durulmuş oluyor.
Reklam
Biz, bu eserimizde Osmanlı-İslâm toplumunun ve bugünkü Türki­ye’nin Batı toplumlanndan ayrılan bazı özellikleri olduğunu gösterebiliyorsak en önemli gayelerimizden birine varmış sa­yılırız.
Aslında her toplumda Weber’in üç meşruiyet şekli de bulunur.
Belirli bir toplumdaki meşruiyet şeklini karizmatik olarak tanımla­mak, bu toplumda başka hiçbir meşruiyet şekli olmadığını söylemek değildir.
Weber’in sosyolojisinin bir diğer özelliği, kullandığı kate­gorileri tamamen geçerli izahlar olarak görmemesidir.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.