ÖĞRETMENDEN
Çocuklar gelirdi Balat'tan Fener'den
düşük omuzları sarı siyah yüzleriyle
Gelirlerdi
gönlümün çiçekleri
kaderli kış sabahlarında
gün ışığı gülümseyişleriyle
Bırak, bırak tüm bunları diyecektim. Kimin konuştuğunun ne önemi var, biri kimin konuştuğunun ne önemi var dedi. Biri kalkıp gidecek, giden ben olacağım, ben olmayacağım o, ben burada olacağım, buradan uzaktayım diyeceğim, ben olmayacağım o, hiçbir şey söylemeyeceğim, bir öykü anlatılacak, biri bir öykü anlatmaya çabalayacak. Evet, yadsımıyorum
Sonunda yıldızlı geceyi gece bir sokak fenerinin dibinde boyamayı başardım. Gök yeşil mavi, su koyu mavi, toprak yerler mor. Şehir mavi ve menekşe rengi, fener sarı, ışınları altın-kızıl sarı ve bronz yeşile kadar gidiyor. Göğün yeşil-mavi alanı üstünde Büyük Ayı yeşil pembe ışıltılıdır, göze batmayan solgunluğu gaz fenerinin sert altın sarısıyla karşıtlık halindedir.
"Bir sokak feneri yandı. Fener yakıcısı geçmiştir mutlaka diye düşündüm. Çocuklar onu beklerler, eve dönüş saati demektir çünkü bu. Yanılmışım, sokak feneri değilmiş, güneşin son yansısıymış. Gök durgundu hala, ama alacakarnlık başlamıştı. Kalabalık evlerine dönüyor ve denizin içli solukları duyuluyordu. Boyalı dudaklarının kıyısına kara bir çizgi çekmiş genç bir kadın, parmaklıklara iki elleriyle abanarak mavi yüzünü göğe kaldırdı. Bir an, <<insanları sevmiyor muyum yoksa ben?>> diye sordum kendi kendime. Ne var ki bu onların pazarıydı, benim değil."