#oyun
Yapayalnız olan Tanrı Brahma üzerine eski bir Hint öyküsü vardır. Öykü Braluna’dan başka hiçbir şeyin varolmadığını anlatır. Sıkıntıdan ölür Tanrı. Bir oyun oynamaya karar verir. Ama oyunu kendisiyle birlikte oynayacak hiç kimse yoktur._Böylece güzel bir Tanrıça olan Maya'yı yaratır. Bütün amacı biraz eğlenmektir. Maya var edildiğinde Brahma ona amacını söyler. “Tamam” der Tanrıça, "Oyunların en güzelini oynayalım ama sana söyleyeceklerimi yapacaksın.” Brahma kabul eder ve Maya'nın talimatıyla bütün evreni yaratır. Güneş ve yıldızlan, ay ve gezegenleri yaratır. Sonra sıra yeryüzündeki yaşama gelir. Hayvanlar, okyanuslar, her şey yaratılır. Maya, “Yarattığın bu yanılsama dünyası ne kadar güzel” der, "Şimdi de yarattıklarını takdir edebilecek kadar zeki bir hayvan yaratmanı istiyorum.” Böylece Brahma son olarak insanı yaratır. İşi-bittiğinde Maya'ya oyunun ne zaman başlayacağını sorar. "Hemen şimdi" diye yanıtlar Tanrıça. Brahma'yı alır, binlerce küçücük parçaya ayırır. Her bir insanın içine bir parçasını koyar ve "Oyun başlasın!” der; “Ben sana kim olduğunu unutturacağım, sen de kendini bulmaya çalışacaksın!” Maya Düşü yaratır ve Brahma bugün hala kim olduğunu anımsamaya çalışır. Brahma orada, içinizde, Maya ise sizi kim olduğunuzu hatırlamaktan alıkoyuyor.
Çocukların şiirleri ve okuyabilecekleri ebeveynleri!
— Babacım, bir şiir uydurdum. — Adı ne? — Ben ve güneş. Çok beklemeden okumaya koyuldu: — Arka bahçedeki tavuklar iki solucan yedi ama ben görmedim. — Peki? Senin ve güneşin şiirle ne ilginiz var? Bir an için babasına baktı. Babası anlamamıştı... — Güneş solucanların üzerinde babacım ve ben de şiiri uydurdum ve solucanları görmedim... — Duraksama. — Şimdi hemen bir şiir daha uydurabilirim. “Ey güneş, gel birlikte oynayalım.” Ya da daha uzununu: “Küçük bir bulut gördüm zavallı solucancık onun gördüğünü sanmam” — Çok güzel, tatlım, çok güzel. Nasıl böyle güzel bir şiir yaptın? — Hiç zor değil, sadece geldiği gibi söylüyorsun.
Reklam
Evet gayet zengin ve işsiz, istirahat döşeğinde herşeyi mükemmel bir efendiden sor; ne haldesin? Elbette, aman vakit geçmiyor, gel bir şeş-beş oynayalım, veyahud vakti geçirmek için bir eğlence bulalım, gibi müteellimane sözleri ondan işiteceksin.. veyahud tûl-i emelden gelen, bu şey'im eksik, keşke şu işi yapsaydım gibi şekvaları işiteceksin. Sen bir musibetzede veya işçi ve meşakkatli bir halde olan bir fakirden sor; ne haldesin? Aklı başında ise diyecek ki: "Şükürler olsun Rabbime, iyiyim, çalışıyorum. Keşke çabuk Güneş gitmeseydi, bu işi de bitirseydim. Vakit çabuk geçiyor, ömür durmuyor gidiyor. Vakıa zahmet çekiyorum, fakat bu da geçer, herşey böyle çabuk geçiyor." diye, manen ömür ne kadar kıymetdar olduğunu, geçmesindeki teessüfle bildiriyor. Demek meşakkat ve çalışmakla, ömrün lezzetini ve hayatın kıymetini anlıyor. İstirahat ve sıhhat ise, ömrü acılaştırıyor ki, geçmesini arzu ediyor.
Oyun oynayalım mı? Diyelim ki bir kadınla akşam yemeği yedin ve kadın ertesi gün ölü bulundu. Ne yaparsın ?
Sayfa 211Kitabı okudu
"Ne dersek diyelim, oyunumuzu nasıl oynarsak oynayalım kendimizi abartıyoruz. Gezegenin varlığı bizden sonra da sürecek."
Ninemi bulamadım. O sabahtan beri kayıp. Saklambaç oynayalım derken, kaybolup gitti. Babam onun uzun yıllardan beri bahçeden dışarı çıkmadığını, yolları hiç bilmediğini, tanımadığını söyledi. Babamla el ele verip her yeri aradık. Ben istemedim bu kadarını ama, babam tutturdu. Üstelik ağlamaya da başlamaz mı? Sus, istemem, diye bağırdım. Susturamadım. Tahta eve koşup topunu getirdim. Hemen sıçrayıp ayağa kalktı. Aynı dünkü gibi topu ağaçlardan biri- ne atıyor, tutuyor, atıyor, tutuyor, gene atıyor, gene tutuyor, ge..........
Reklam
208 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.