Çok geçmeden "Şakalar" başlıklı köşesinin iki özelliğini fark etti... İlki: Etkili oluyordu, akılda kalıyordu.İkincisi: Çok çabuk yayılıyordu.
" Bu iki özelliği kavrayınca üstüne üstüne yürüdüm. Nitekim on beş gün sonra tanınmıştım bile. Böyle giderse, seneye arabayla geçersin Babıali'den dediler. O zamanlar en büyük lüks, zenginlik arabaydı. Dedikleri çıktı. Bir yıla kalmadan arabayla geçiyordum Babıali'den. Ellerim kelepçeli, polis arabasıyla..."
"Benim için şiir ya da öteki sanatlar, insan ilişkisi demektir. Şiir sevdadır, kavgadır, savaştır, barıştır, bolluk, berekettir, zulümdür, özgürlüktür."
"Benim şiirlerimin tümü sevda şiiri... Hasret mi? Hasret elbet ki bir yangın... Bir türlü sarılamamak... Ama her an ha sarıldım, ha sarılacağım, şimdi kavuşacağımı yanıbaşında duymak... İnanmak..."
Ahmet Arif'ten, bana en büyük sevincini, en mutlu olduğu anı anlatmasını istiyorum:
"Yaşamımda en büyük sevinci baba olduğum gün duydum. İnanır mısınız, tam iki yıl oğlumun nüfus kağıdını cebimde taşıdım. Cebimdeki sanki dünyanın en zengin cüzdanıydı. Oğlum olmuştu. Oğlum, dünyanın en güzel güvercini... Dünyanın en güçlü silahı..."
"Siz Abidin Bey, mutluluğun resmini yapabildiniz mi?"
Yanıtı şöyle oldu:
"Mutluluğun değil ama sevincin resmini zaman zaman yaptım. Mutluluk süreklilik gerektiren bir şey. Resim tarihinde pek de yapabilen olmadı.Korkunun, çirkinliğin, sefaletin, mutsuzluğun yapıldı da, mutluluğun hayır..."