", Osmanlı Türklerinin Çanakkale Boğazı'na çıkışı ve genel hatlarıyla Cengiz Han imparatorluğunun çeşitli bölümlerinin dağılıp gelişmesini ifade eder. Osmanlı Türkleri, Batı Türkistan'ın Cengiz tarafından ilk işgalinden önce güneybatıya kaçan küçük bir kaçaklar grubuydu. Orta Asya'dan çölleri, dağları ve yabancı toplulukları geçerek, yerleşebilecekleri yeni topraklar arayarak uzun bir yol kat ettiler.."
Osmanlı Devleti'nin yasaklama ve kısıtlamalarına rağmen, Filistin'e yine de birtakım Yahudi göçleri olmuş ve Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, Filistin'deki Yahudi nüfusu da artmış bulunmaktaydı. 20. yüzyıla girerken Filistin'deki Yahudi nüfusunun 50.000 kadar olduğunun ileri sürülmesine karşılık, İslâm Ansiklopedisi 1914'te Filistin'de 46 tane Yahudi kolonisi bulunduğunu ve bunların nüfuslarının da toplam 85.000 kadar olduğunu söylemektedir. Buna karşılık başka bir kaynak, Osmanlı resmi bilgilerine dayanarak, 1915'te Filistin'in toplam nüfusunun 689.275 ve Yahudi nüfusunun da 83.000 kadar olduğunu bildirmektedir ki, bu rakam İslâm Ansiklopedisi'nin rakamına çok yakındır.
Sayfa 35 - Kronik Kitap 7. BaskıKitabı okudu
Reklam
Yahudilerin Filistin'de bir yurt edinmek için Osmanlı Devleti nezdindeki çabaları, Herzl'in 1904'te ölümünden sonra da devam etti. Bilhassa 1908 Meşrutiyeti Osmanlı Musevilerine yeni bir ümit verdi." İttihat ve Terakki Partisi ve liderleri de Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğu'na göç etmelerini yeni bir yaklaşım ve müspet bir tutumla değerlendirdiler. Hac için Filistin'e gidecek Yahudilere tatbik edilen kısıtlamalar (Kırmızı Tezkere) kaldırıldığı gibi. Yahudilerin Filistin'de toprak satın almaları da serbest bırakıldı. Fakat bu tatlı hava uzun sürmedi. 31 Mart (13 Nisan 1909) hadisesinden Sonra ve bilhassa azınlıkların, hürriyet atmosferinden yararlanarak bağımsızlık için faaliyetlerini arttırmaları, bütün etnik unsurları Osmanlılık şuuru içinde birleştirme amacını günden Meşrutiyet hareketini, imparatorluğun parçalanmasına yarayacak bir vasıta haline getiriyordu. Bu sebeple İttihat ve Terakki, Siyonizm'i, eninde sonunda Osmanlı İmparatorluğu'ndan bağımsız bir devlet koparmak isteyen bir akım olarak gördü. Böylece Siyonistlerin bu son teşebbüsü de neticesiz kaldı. Fakat Birinci Dünya Savaşı, Siyonizm'in önünde yeni ufuklar açacaktır. Çünkü Osmanlı Devleti'nin yıkılması. Siyonizm'in Filistin davasının önünden büyük bir engeli kaldırmaktaydı.
Sayfa 34 - Kronik Kitap 7. BaskıKitabı okudu
"1919 Şubat ayından itibaren Kudüs'te toplanan ilk Filistin Halk Kongresi, bütün Araplar gibi Almanya'nın müttefiki Osmanlı imparatorluğu'nu yıkmaya katılmaları karşılığında kendilerine Birinci Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletlerinin vaat ettikleri bağımsızlığı talep eder... Nüfusun gerçekte %92'sini oluşturdukları halde "Balfour Bildirisi"nin utanç verici bir şekilde "Filistin'in Yahudi olmayan halkı" diye adlandırdığı kimselerin öfkesi işte o zaman patladı. O "Bildiri" onların hakkını koruyacağını iddia ediyordu. İngiliz sömürgeciler ve onların koruması altındaki siyonistler onların haklarını gitgide pervasız bir şekilde ayaklar altına alıyorlardı. 1920'den 1929'a isyanlar arttıkça arttı..."
İran, Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu'yla bazı tarihi eğilimleri paylaşmışsa bile, bazı bakımlardan da onlardan ayrılmıştır. Örneğin İran, ekonomik gelişme alanında diğer bölgeler gibi dünya ekonomisine hammadde ihracatçısı olarak girmiştir. Kaçar şahları, İngiltere ve Rusya'ya kapitülasyon ayrıcalıkları ve ekonomik tavizler vererek, İran ekonomisinin dönüşümünü yabancı ellere bırakmışlardır. Ancak İran, Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu'nun dönüşümünün önemli bir ön koşulu olan devletin merkezileşmesi deneyimini yaşamamıştır. Osmanlı ve Mısır'ın değişiminin ardındaki asıl itici güç olan Avrupa'dan esinlenilmiş askeri reformlar, Iran'da yapılmamıştır. Nasreddin Şah da Avrupa örneği kurumların yaygınlaşmasını sağlayacak bürokratları eğitmek yolunda fazla bir çaba harcamamıştır. Hükümdarın kararlılığı ve eğitimli kadrolar olmayınca İran, Osmanlı'nın Tanzimat sürecini ya da Hidiv İsmail iktidarındaki Mısır'ın Batılılaşma deneyimini hiç yaşamamıştır.
Sayfa 132 - Agora KitaplığıKitabı okudu
Osmanlı İmparatorluğu ve Mısır'da olduğu gibi kapitülasyon anlaşmaları, İran'a ekonomik nüfuzun yollarını açtı ve ülkeyi Avrupa hakimiyetindeki dünya ekonomisine dahil etti. İran'ın uluslararası ticarete katkısı Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu'nunki kadar değilse de, ülkenin ekonomik dönüşümü onların örneğini andırıyordu. İran pamuk, ipek, buğday gibi tarımsal ürünler ihraç ediyor ve başlıcası tekstil ve makine olmak üzere Rusya ve İngiltere'den mamul mal ithal ediyordu. İran'ın geleneksel tekstil sanayi, ucuz ithal mallarının rekabetine dayanamayıp gerilemişti. Ancak bir tek halıcılık İran'ın bu ekonomik açılımından yararlandı. Batı'da İran halılarına rağbet arttıkça üretim de talebi karşılayacak şekilde arttırıldı.
Sayfa 129 - Agora KitaplığıKitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.