" Sefere çıkmak için yalnız erkeklerde değil, kadınlarda da
büyük bir istek ve arzu vardı. Sefer hazırlıkları yapılırken Ümmü Varaka binti
Abdullah, Resûlullah'ın huzuruna vararak, "Yâ Resûlallah!.. Bana müsaade et de
sizinle birlikte ben de çıkayım. Yaralarınızı tedavi eder, hastalananlarınıza
bakarım. Olur ki Allah, bana şehidlik nasîb eder." dedi. Resûli Ekrem
Efendimiz, bu fedakâr kadınr, "Sen evinde otur, Kur'ân oku! Muhakkak ki Allah,
sana şehidlik nasîb eder." diye cevap verdi.
Bu hâdiseden sonra Resûli Kibriya Efendimiz, onu hep
"şehide" diye anardı.
Nitekim, hafız olan Ümmü Varaka, Hz. Ömer devrinde biri
erkek diğeri kadın iki uşağı tarafından geceleyin üzerine kadife örtü
basılarak şehid edildi. Katiller, yakalanarak, asılmak suretiyle
cezalandırıldılar. Medine'de, asılmak suretiyle cezalandırmanın ilkini bu
hâdise teşkil eder. "
Abdulmuttalib Ebrehe'nin alaylı tavrına aldırmadan,
"Ben, devrelerimin sahibiyim. Kâbe'nin de bir sahibi ve koruyucusu vardır; 𝐞𝐥𝐛𝐞𝐭𝐭𝐞 𝐨𝐧𝐮 𝐤𝐨𝐫𝐮𝐲𝐚𝐜𝐚𝐤𝐭ı𝐫!" diye karşılık verdi.
"Muhakkak ki Allah, içkiye, onu yapana, yapılan yere, onu içene, içirene, taşıyana, taşıtana, satana, satın alana, onun bedelini ve kazancını yiyene lânet etmiştir."
Sahabenin biri, bir kuş yavrusu bulup getirdi. Anası veya babası, yavruyu kurtarmak için canını feda edercesine, onu elinde tutan sahabenin avuçlarının içine atılıveriyordu. Bu duruma sahabeler hayretler içinde bakarken, Resûl-i Ekrem ise şu ibret dersini verdi:
"Siz, yavrusunu tuttuğunuz şu kuşun yavrusu için, kendisini avucunuza atmasına mı hayret ediyorsunuz? Vallahi, Rabbinizin, size olan merhamet ve şefkati, şu kuşun yavrusuna olan şefkat ve merhametinden çok daha fazladır!"
“Onu anlamadıkça, sevmedikçe ve hayat bahşeden prensiplerini kendisine rehber edinmedikçe de insanlığın bu sıkıntı, sarsıntı ve buhrandan kurtulması mümkün değildir.”