İnsan bir mezarlıkta olunca aklında hep ölüm oluyor. Belki de bu yüzden mezarlıklara gitmeli insan. Orada yatanları tanısın ya da tanımasın, gitmeli. Benim de yaptığım biraz bu işte. Sırtımı yasladığım şu ağaç bile benden çok daha fazla yaşayacak ve benden çok daha uzun kalacak bu dünyada. Bir ağaç olsaydım altında sevdalıların buluştuğu değil, mezarlıkların olduğu bir ağaç olmak isterdim. Orada olmak isterdim. Sırrını anlamak için hayatın, dünyanın nasıl da manasız kaldığını, kıymetsiz kaldığını her gün tekrar tekrar anlamak için.
Evet, korkuyordum, yalan yok! Hem de çok korkuyordum lakin o an anladım ki insan ölümden korktuğu için korkuyordu ölülerden. Bu dünyayı terk etmekten korktuğu için. Bu dünyada sahip olduklarını ardında bırakıp gitmekten korktuğu için. Peki ya ölünce ne oluyordu? İrkildim birden olduğum yerde. Bunları düşünmek bile beni çok korkutuyordu. Bunca ölünün arasında bile zihnim öleceğine inanmıyordu. Ne gaflet.
Mesele şu ki hepimiz zihinsel ya da fiziksel alışkanlıklarımızı stres yaşamadan değiştirmeyi öğrenebiliriz. Önemli olan farkındalıktır: Alışkanlığa sahip olduğunuzun farkında olmak değil, davranışın kendisinin farkında olmaktır. Bu bir gözlem ve ne istediğinizi bilme meselesidir. "Bu kötü, Bunu değiştirmelisin." önermesiyle başlarsanız, hemen savaş ya da kaç moduna girersiniz. Yargılamayı bir kenara bırakın ve gerçekten ne gördüğünüze ve değiştirmenin ne kadar kolay olduğuna şaşıracaksınız.
Ancak genç kalmak da yaşlılık kadar zor olabilir. Gençlik, her zaman olduğu gibi bir yandan hayranlık duyulan bir şey olmaya devam ederken bir yandan karalanır, hem sevilir hem de baskı altına alınır, hem aşırı hassasiyetle karşılanır hem de az değer görür, bazen enerjisi ve “masumiyeti” için alkışlanır bazen itaatsizliği, ahlaksızlığı,